Muhammedi YOLCUYazarlarımız'dan...

Deprem Kader Midir?

Deprem ve Kader Meselesi

Evvela depremde hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet depremi yaşayan bütün kardeşlerimize sabırlar diliyoruz.

Muhakkak ki biz, Allah’a âidiz ve muhakkak ki biz, ancak O’na dönücüleriz!'(Bakara Suresi,156. Ayet)

Depremin üzerinden neredeyse iki ay geçti ama ne acılar giderildi ne de yaralar sarıldı. Bu sebeple biz bu tartışma konusunu ertelemek durumunda kaldık. Deprem olur olmaz arama kurtarma çalışmalarından daha sıkı bir şekilde yakayı kurtarma çalışmalarının en çirkin bir numunesini milletçe gördük.

Bir tarafta depremzedeyi teselli etmek için bunun kaderin bir planı olduğunu iddia eden bir hükumet diğer taraftan en ufak bir itirazı hainlik ve kafirlikle itham eden sözümona alimler…

Deprem kader midir sorusundan önce kader nedir diye sormamız gerekir:

Kader, “Allah’ın bütün nesne ve olayları ezelî ilmiyle bilip belirlemesi” diye tarif edilir. (TDV İslam Ansiklopedisi)

Bu durumda kader tartışması yersiz olmaktadır. Çünkü var olan ve olacak olan her şey kaderdir. Toplumumuzda kader demek elinde olmayan şey olarak tabir edilmektedir ve bu yanlıştır. İnsanın bu dünyada iradesyle yaptıklarından mesul olduğuna dair kesin bir inanç ve ayetler olduğuna göre depremin kader olup olmamasının da hiç bir önemi yoktur. İnsan tedbir almakla mesuldür ve doğacak sorumluluk insana aittir.

Her insanın amelini (veya kaderini) boynuna bağladık. İnsan için kıyamet gününde, açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız.(İsrâ Suresi 13. Ayet)

İnsan için ancak çalıştığı vardır.(Necm Suresi 39. Ayet) gibi ayetler insanın sorumlu olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Tedbir de Allah’ın emridir. Tedbir konusunda geçen bazı ayetler şunlardır.

Korunma tedbirlerinizi alın.(Nisa Suresi, 102. ayet)

Ey iman edenler, (düşmanlarınıza karşı) tedbirinizi alın da savaşa bölük bölük çıkın ya da topluca çıkın.(Nisa Suresi, 71. ayet)

Bu konuda Hz. Ömerin Allah’ın bir kaderinden diğerine kaçıyoruz sözü olayı tek cümleyle özetlemiş olmaktadır. Depremin bu büyüklükte ve bu coğrafyada vuku bulması Allah’ın takdiridir. Ancak idareciler ve güç sahipleri binaları sağlam yapmadıkları, sağlam olmayan binaları denetlemedikleri, tedbir almadıkları ve depremzedeleri binlerce görgü tanığının ifadesiyle adeta ölüme terkettikleri için vebal ve günah onlara aittir. İnsanlar mağdur ve mustazaftır. İlk günlerde arama kurtarma faaliyetlerinin koordinesiz ve yetersiz olması depremden sonra çadırların yetersiz kalması, kurulan çadırların yağmurların hesaplanmadan kurulması sonrasında yaşanan kötü vaziyetin de sorumluluğu yine yöneticilere aittir.

Birilerinin sürekli bu belanın günahlarımıza ceza olarak geldiği söylemleri hakkında ise söyleyecek çok söz vardır. Öncelikle Helak olan kavimlerin temel suçu ahlaki güahlarından önce şirk ve zulümdür. Lut kavminin dahi helakını hızlandıran sebep Hz. Lut’un misafirerine tecavüz etmek istemeleri ve haysiyetini hiçe saymalarıdır. Toplumda zina arttı o yüzden bu depremi hakettik diye bazı kişiler söyleyebilirler ancak zinadan daha büyük günah olan birilerinin firavunlaşması ve insanların da engel olmaması sebebiyle belaların art arda gelmesi daha uhtemel ve islam Kur’an’a daha uygundur.

Andolsun, Biz de Firavun aile (çevre)sini belki öğüt alıp düşünürler diye yıllar yılı kuraklığa ve ürün kıtlığına uğrattık.

Onlara bir iyilik (bolluk) gelince, «Bu bizim hakkımızdır» derler; eğer kendilerine bir fenalık gelirse Musa ve onunla beraber olanları uğursuz sayarlardı. Bilesiniz ki, onlara gelen uğursuzluk Allah katındandır, fakat onların çoğu bunu bilmezler.

Onlar: “Bizi büyülemek için mucize (ayet) olarak her ne getirirsen getir, yine de biz sana inanacak değiliz.” dediler.

Bunun üzerine, ayrı ayrı mucizeler (ayetler) olarak üzerlerine tufan, çekirge, buğday güvesi, kurbağa ve kan musallat kıldık. Yine büyüklük tasladılar ve suçlu-günahkar bir kavim oldular.

(Araf Suresi, 130-133 Ayetleri)

Ayetlerde açıkça görülen firavun kavminin başına gelenlerin başlıca sebepleri zulüm, şirk, kibirdir. Bir kavme belalar gelecekse en büyük sebebi zalimlere karşı susmaktır. Helak olan bütün kavimlerde güç sahibi zalimlerden bahsedilmektedir.

Biz hiçbir toplumu, kendilerine gönderilmiş belli bir kitap olmadan helâk etmedik. (Hicr Suresi,4. Ayet)

“Biz, halkı zulme sapmış nice ülkeyi yerle bir ettik, arkasından da başka topluluklar vücuda getirdik.” (Enbiyâ Suresi , 11. Ayet)

Efendimizin bu konuda hadisi şerifine göz atacak olursak:

Peygamber Efendimizin (sav) eşi Hz. Âişe’den nakledildiğine göre, (Kureyş kabilesinden bir grup insan, hırsızlık yapan Fâtıma adlı bir kadını affetmesi için aracı olduklarında)… Resûlullah (sav) ayağa kalkarak hutbe okudu ve Allah’a gerektiği gibi senâ ettikten sonra şöyle buyurdu: “Sizden önceki insanların helâk olmalarının sebebi, aralarında ileri gelen (zengin) kimseler hırsızlık yapınca suçun cezasını vermeyip zayıf (ve fakir) kimseler hırsızlık yapınca ceza uygulamalarıdır. Bu canı bu tende tutan (Allah)a yemin ederim ki Muhammed’in kızı Fâtıma hırsızlık yapsa, onun da elini keserdim”! (Müslim, Hudûd, 9)

Bu ayet ve hadisler günümüzün nifak dolu sözde dindar güç sahiplerinin ve onların destekçisi sözde alimlerin vaziyetini ne de güzel anlatmaktadır! Eğer başımıza belalar yağıyorsa en büyük sebebi adaletten uzaklaşılması ve halk olarak yeterli dik duruşu gösterememizdir.

Allah’a emanet olun…

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu