Süleyman DAĞISTANLI

ISLAH MI? HİZMET Mİ?

islah-mi-hizmet-mi

ISLAH MI? HİZMET Mİ? – Süleyman DAĞISTANLI

“Şu’ayb, şöyle dedi: “Ey kavmim! Söyleyin bakayım, ya ben Rabbimden gelen açık bir delil üzere isem ve katından bana güzel bir rızık vermişse!.Söylesenize! Size yasak ettiğim şeylerde aykırı hareket etmek istemem; gücümün yettiği kadar ıslah etmekten başka bir dileğim yoktur. Başarım ancak Allah’tandır, O’na güvendim; O’na yöneliyorum” (Hûd; 88)

Sözlükte “sıhhat ve intizam bağışlamak”, “düzeltmek”, “onarmak” olarak geçen “ıslah” kelimesi Kur’an-ı Kerim’de otuz küsur yerde geçmekte ve bu ayetlerde Allah(c.c.)’ın, peygamberlerin ve insanların “ıslah etmesi” söz konusu edilmektedir. Allah-u Teâla’nın ıslah etmesi; insanları imana ve Salih amellere muvaffak kılması (Ahkaf 15), amellerini kabul edip mükâfat vermesi (Ahzab 70), din ve dünya işlerinde başarılı kılması ve onlara yardım etmesi (Muhammed 2,5), amellerini ve işlerini ıslah etmesi, yeryüzünü yaşamaya elverişli yaratması, kitap ve peygamber göndererek insanları barış ve sükûna, imana ve itaate, kötülükleri ve zulmü terk etmeye çağırması, yeryüzünü ıslah etmesidir. (Araf 85,86)

Peygamberlerin kavimlerini ıslahı; onları şirk, küfür, nifak, isyan, kötülük ve zulümden kurtarmaya çalışmaları, onlara doğru yolu göstermeleri, iman ve Salih amellere davet etmeleridir.

İnsanların kendilerini ıslah etmeleri; inanç, amel, ahlak, söz, fiil ve davranışlarını İslam’a uygun hale getirmesidir.(Maide 38) Başkalarını ıslah etmesi ise kavgalı olan eşlerin aralarının düzeltmesi, (Nisa 35), dargın olan Müslüman kardeşlerini barıştırması (Hucurat 10), kavgaları sona erdirmesi, yetimleri yetiştirmesi, malları koruyup geliştirmesi (Bakara 220) ve hata edenleri düzeltmesidir.(Bakara 182).

Yani ıslah kavramı, insanları, aileleri, toplumu, kurumları, işleri, ahlaki davranışları ve çevreyi; iyi, güzel ve yaşanılabilir hale getirmeyi, barış, huzur ve sükûnu sağlamayı ifade eder. Çünkü Müslümanın sorumluluk sahası sadece kendi nefsi ve yakın çevresi değil, bütün yeryüzüdür. Yeryüzünün küresel anlamda imar ve ıslahı, küfür, şirk ve tuğyandan kaynaklanan fesadın ortadan kaldırılması ve insanların öz Muhammedi İslam çizgisinde yaşamalarını sağlanmasıdır. Zira Kur’an-ı Kerim’de pek çok peygamberin “Salih” kelimesiyle tavsif edilmiş olması, onların kendi nefsinde salahı bulmuş olması yanında, topluma yönelik de ıslah edici faaliyetlerde bulunmasıdır. Toplumda baş gösterecek kötülüklerle mücadele edilerek ıslahın yapılmasının toplum için en az hava ve su kadar gerekli olduğunu “Rabbin o memleketleri ahalisi ıslah ediciler olduğu halde haksız yere helak edecek değildi ya?” (Hud 117) ayeti bizlere anlatmaktadır.

Toplumda ki tüm fısk ve fücurun sebebi olan süfyani sistemler bu yüzden “Yeryüzünde fesat çıkarmayın denildiğinde, biz ancak ıslah edicileriz.”(Bakara 11)  ayetinin bizzat muhatabı olmaktadırlar. Bununla da kalmayıp ifsadlarını gizlemek için ıslah yerine hizmeti(!) koymakta, halkı ifsad etmelerini yaptıkları hizmetler(!) ile gizlemeye çalışmaktadırlar. Görevi, toplumu ıslah edip Allah’a kul bireyler yetiştirmek olan devlet, süfyani sistemlerin eline geçtiğinde, kendi var oluşlarını haklı göstermek için hasene(!) ve hizmet(!) işleri ile uğraşan, ıslah edici işler yapmadığı için haseneyle, hizmetle yetinen bir devlet(!) halini almaktadır. Yani toplumlarda hizmeti, ıslahın yerine oturtmuşlardır. Oysa öyle hizmetler vardır ki, yalnız ıslah etmemekle kalmaz, ihanet derecesinde bozgunculuk yapar. Cani bir eşkıyayı hapisten çıkarmak o caniye hizmet iken, topluma ihanettir. Bir anlamda toplumda hizmet ve ıslah kavramlarının yer değiştirmiş olması süfyanilerin ömrünü uzatan sebeplerden biri olmaktadır. Oysa hizmet ve ıslah temelde farklılık gösteren iki olgudur. Kısaca karşılaştıracak olursak;

Islah; insanın ilerlemesi, olgunluğu, tekâmülü ile ilgili iken hizmet; kişinin rahatı, mutluluğu ile ilgilidir. Biri, insanın hizmetçisi olmak iken bir diğeri insanın kılavuzu olmaktır. Biri işçilik iken diğeri yol göstericilik yani peygamberi bir iştir. Birinde önemli olan “fayda” iken diğerinde önemli olan “değer”dir. Islah, mutluluğu değil ilerlemeyi, zevki değil iyiliği,  halkı idare etmeyi değil, yetiştirmeyi ve olgunlaştırmayı hedefler. Buradan kesinlikle şöyle bir anlam çıkarılmamalıdır; “İnsanlar hizmet ile mutlu olurken ıslah ile mutluluğu yakalama şansı bulamamaktadır(!).” Böyle bir şey söz konusu değildir. Şöyle bir örnek verebiliriz; Peygamber (s.a.v.), içinde bulunduğu cahiliye toplumunda yaygın olan kölelik sistemi içerisinden bir köleyi azad edebilir, diri diri toprağa gömülen bir kız çocuğunu öldürülmekten kurtarabilir ve tüm bunlar bir köle için, bir kız çocuğu için hizmet olabilir ancak toplumda köleliğin kaldırılmasına, doğan kız çocukların diri diri toprağa gömülmesine yönelik olarak ileriye dönük ve kapsayıcı bir işlevi olmaz. Ancak Peygamber öyle bir yol izlemiştir ki toplumda köleliğin tüm şekillerini kaldırmış, kız çocuklarının diri diri gömülmesi şöyle dursun toplumda hak ettiği değeri bulan ve cennetin ayaklarının altına serildiği bir şahsiyet haline getirmiştir. Üstad Bediüzzaman’ın dediği gibi günümüzde yüz binlerce bilim adamı, doktor ve bu işle ilgili insanlar, sigara gibi bir kötü alışkanlığı bile yıllardır toplumdan söküp atamazken, Peygamber(s.a.v.) tek başına sayısız kötü davranış ve alışkanlığın (faiz, içki kumar, zina, kölelik, düşmanlık, putperestlik vb.) 23 yıl gibi kısa bir zamanda tek başına ortadan kaldırmıştır. Demek ki ıslah da aynı zamanda hizmettir. Her ıslah sonuç olarak bir hizmet iken her hizmet aynı zamanda bir ıslah değildir. Islah, iman ve itikada dayanır, oysa hizmetin böyle bir zorunluluğu yoktur. Yani bir dilenciye yoldan geçen herhangi bir adam inancı ne olursa olsun yardım edebilir oysa fakirliğin ve dilenciliğin ortadan kaldırılması için mücadele etmek ve ülkeyi daha yaşanabilir bir hale getirmek yani devrimci bir eylem olan ıslah iman ve itikada dayanır. Bu yüzden Kur’an-ı Kerim, mü’minlerin özelliği olarak haseneyi(hizmeti) değil, Salih ameli yani salahatı addetmiştir.

Islah süreci refah ve mutluluk içerisinde devam etmeyebilir ancak sonuç olarak uzun vadede halka yönelik en büyük hizmettir. Peygamberler, tabilerine mal, mülk, yardım, mutluluk, rahat ve zevk içerisinde bir hayat sunmamışlardır ancak uzun vadede onları tarihe şerh düşülecek kahramanlar haline getirmiş ve onlara cenneti ve Allahın rızası gibi paha biçilmez bir hayatı sunmuşlardır. Peygamberler, imamlar ve İslam kahramanları insanlara hoşça kalışı, halinden memnun köleler olmayı değil, Allahın rızasını kazanabilmek için tüm zorluklara göğüs gerebilen, gerekirse bir ömür sürgünlerde yaşayabilecek ve zilletle yaşayıp zilletle ölmeyi değil izzet ile yaşayıp yine izzet ile ölmeyi öğretmişlerdir. Ta ki Rablerinin rızasını kazanıp tüm yeryüzünde Allahın dinini hakim kılana kadar.

Bu tarihte de hep böyle olmuştur, yakın zamanda ve yanı başımızda zalim Şah’ın zulmü altında bir ömür köle olarak hem dünyalarının hem de ahretlerinin mahvolmasına razı olmayan kahraman İran halkı, gerekirse kendileri ile birlikte tüm evlatları ile İslam Devletini yıkmaya çalışan ve tüm küfrün desteğini alan Saddam’a karşı 8 yıl cephelerde savaşmaya ve bu uğurda tüm yakınlarını kaybetmeye razı olmuşlardır. Ve Allah-u Teâlâ onlara öyle bir izzet bağışlamıştır ki kadınından erkeğine, gencinden yaşlısına tüm ülke peygamberi bir yöntem ile ıslah edilmiş ve tüm dünya mustazaflarına örnek olmuştur. Bu zor süreçte milyonlarca şehit verilmiş olabilir, milyonlarca çocuk babasız, milyonlarca kadın eşşiz kalmış, milyonlarca ananın yüreğine ateş düşmüş, ülke harabeye dönmüş olabilir ama bu “milyonlar” sayıları “on milyonlar” olarak mü’min, muvahhid, mücahid ve cesur yiğitler olarak geri dönmüşlerdir ve insanlığa umut ışığı olmuşlardır.

Oysa ülkemizde halkımızın başına musallat olmuş süfyaniler halkı ıslah etmek şöyle dursun, ekini, nesli(Bakara 205), malı, canı, namusu, aklı ve dini yok etmek için sayısız ifsat yollarına başvurmuş ve bunu yaparken de yaptıkları hizmet(!)lerin arkasına sığınmışlardır. Gelin hep beraber süfyanilerin halklara hizmet diye sundukları şeylerin aslında halkı ifsat etmek olduğu gerçeğini hep beraber görelim. Vereceğimiz örnek ve istatistiklerin son yıllara ait olması rejimin bu tarihlerden önce temsilcisi olan diğer uşaklarını temize çıkardığımız anlamına gelmemektedir. Son yıllarda Amerikancı İslam vasıtası ile halkı farkına varmadan ve büyük bir “usta”lıkla kurbağa misali haşlayan(1)ve bunu yaparken de halklara yine büyük bir “usta”lıkla kendilerini ıslah ediciler olarak tanıtan tarihin görmüş olduğu en büyük münafıkların amaç ve icraatlarını halka göstermektir tek amacımız.

2002 yılında 67 milyon 800 bin nüfusu olan ülkede 2013 yılında nüfusun yaklaşık %10 artış göstererek 75 milyon 620 bine çıktığını öncelikle söyleyelim ki nüfusa oranla artan olumsuzlukların oranı tam olarak zihnimizde şekillensin.

Yaptıkları yollar ile övünürken, insanların artık rahatlıkla(!) arabalarına bindiğini hizmet (!) olarak sunan süfyaniler, halkın bankalara olan borcunun 2002 de 47 milyar TL (47 katrilyon), 2013 de ise 890 milyar TL (890 katrilyon) olduğundan, bankaların halka faizle verdikleri para hacimlerinin (ki onlar buna kredi ismini vermişler) 36 milyar TL’den 763 milyar TL’ye çıktığından bahsetmemektedirler nedense. İnsanların artık ev, araba alabildiğini, müreffeh bir hayat sürebildiğini, alım gücünün arttığını söyleyen süfyaniler, taksitle yaşamaya mahkûm edip borçla ölen köleler haline getirdiği halkımızın 2002’de mahkemelerdeki icra dosyasının 6 milyon iken bu sayının 2013 sonu itibari ile 19 milyona çıktığından bahsetmezler bile.

Dindar(!) bir nesil yetiştireceğiz türküleri söyleyenler, kız ile erkeğin aynı evde kalmasına tepki(!) gösterenler, ülkedeki resmi 52 genelevden, 2001-2010 yılları arasında %220 artan fuhuş suçlarından bahsetmemektedirler. Aileyi korumayı(!) devlet politikası haline getirip bakanlık kuranlar, son 10 yılda 123 kadın konukevi(!) açarak hizmet de sınır tanımadıklarını söyleyenler, kadına şiddetin son 8 yılda %1400 arttığından, 2001 de 90 bin olan boşanma sayısının 2012 de yaklaşık iki katına çıkarak 165 bine ulaştığından bahsetmezler mesela.

Fabrikaları yıkarak yerine hastaneler inşa edip bunu hizmet olarak gösterenler, 2003’de bin kişiye 2,49 yatak düşerken 2012’de bin kişiye 2,65 yatak düştüğünden yani yaptıkları onlarca hastanenin yanında hasta sayısının da en az o kadar arttığından bahsetmezler. Madenleri ve sanayi kollarını yandaşlarına ve yakınlarına peşkeş çeken ve daha sonra da artan ihracat rakamlarından, girmiş oldukları zenginler listesinden övgüyle bahsedenler, bitirmiş oldukları tarım yüzünden ne tütün ne pancar ne de başka bir şey ekemeyen ve bu yüzden madenlerde ölü ücretlerle ölümüne çalıştırılan ve sonunda da öldürülen mazlumlar haline getirdikleri ve sayıları yüz binleri geçen ülkenin gariban halkından bahsetmezler.

Her İle, kendi yandaşlarına yaptırdıkları ve kendilerinin de gizli ortak oldukları sayısı 300’ü aşkın AVM’ler ile övünüp bunu halka hizmet olarak sunanlar ve gelişmişliğin göstergesi sayanlar, 2001’de ki kriz(!) döneminde dahi, açılan her 100 işyerine karşılık 35 işyeri kapanırken bu oranın 2009’da açılan her 100 iş yerine karşılık 54’ünün, açılan her 100 küçük ticari iş yerine karşılık 148 adetinin kapandığından bahsetmezler. Son 6 yılda 112 bin bakkalın kapandığından, kapanmayan ve hala ayakta durmaya çalışan her dört esnaftan 3’ünün borç denizinde yüzdüğünden ve bu ailelerin ne durumda olduklarından bahsetmezler.

Avrupa standartlarında(?) yaşanabilir bir ülke inşa ettiklerinden bahsedenler 2008’de suça itilen çocuk sayısının 62 bin iken 2012 de yani 5 yıl içerisinde 103 bine çıktığından, 2002 de cezaevinde bulunanların sayısının 59 bin iken 2014 başında bu sayının 152 bine çıktığından, bahsetmezler ne hikmetse. Son 7 yılda kapatılan birkaç cezaevi ile övünenler 2003 de ki cezaevlerinde ki yatak sayısının 73 bin iken bu sayının 2013 de 165 bine çıktığından bahsetmezler mesela.

Verilen tüm bu rakamlara hatta aklımıza gelmeyen ve ülkenin ne denli ifsat edildiğine dair tüm istatistiklerin TÜİK’den bakarak görülebileceğini söylerken tüm bu sayıların süfyanilerin kendi verdikleri ve kendi tabirleri ile halka verdikleri emniyetli(!) yani azaltılmış rakamlar olduğunu belirtmek isteriz.

Süfyanilerin halkı ifsat ederken kendini gizlemek için reklamını yaptığı tüm bu hizmetler(!) devletin misyonunu sadece hizmet(!) zannedip asıl görevi olan ıslahı unutanlara bir hatırlatma olmasını ümit ederiz.

İlahi! Bizleri zamanın acımasız felaketlerine, şeytanın kötü tuzaklarına, sultanın acı saldırısına karşı koru. İlahi bizleri, sana doğru çağıran davetçilerden, sana doğru kılavuzluk eden hidayetçilerden kıl.

(1)- http://www.siyasetmektebi.com/haslanmis-kurbagalar-ve-rahatsiz-ediciler.html

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu