Halk Haber'den...

Ebedi Hakikat

ebedi-hakikat

Ebedi Hakikat – Cabir AÇIKSÖZ

Yüce İmam’ın Rabb’ine kavuşmasının yıldönümü olan şu günde, dikkatlerimizi Aziz İmamdan bazı hatıralara çeviriyoruz. İlk deklanşör sesiyle Ruhullaha olan misafirliğimiz başlıyor.
İlk fotoğrafta İmam sade bir evde, gösterişsiz kıyafetleriyle, o içten tebessümüyle, küçük bir tepsiyle geliyor, misafirlerine çay ikram ediyor. Ana tema doğallık. Zamanın tüm küfür projelerini bozan ve dengeleri İslamın lehine çeviren bu Adam ilk sahnede algılarımızı değiştiriyor. İşte İmamın en büyük devrimlerinden biri. Bize asırlardır dayatılan yönetici profilinin tuzla buz olduğu resimdir bu. Devlet başkanı dedin mi saray olmalı, bilemedin villa olmalı, şöyle en kalitelisinden koruma ordusu olmalı, her daim jilet gibi giyinmeli, sert olmalı, kükremeli, arabası yüzbinlerce lira olmalı falan filan. İşte İmam bu algıyı, bu sahte yönetici profilini( ister kafir, ister Müslüman gözüken olsun hiç farketmez) ayaklarıyla çiğnedi. Öylesine bir zirve belirledi ki İmam, bugün bu zirveye ulaşmanın azminde olmayanları ve halkları asgari ücretle geçinmeye çalışırken, kendileri yatlar-katlar alıp lider pozuna girenleri soytarı sayıyoruz.

Objektife takılan bir başka fotoğraf. Güzel İmam yine o bembeyaz kıyafetleriyle, ayağında terlikleriyle eski bir koltukta oturmuş, kitap okuyor. İlmi sayfalara ilmek ilmek dokuyor. Yazıyor ve kazıyor çağın kalbine Resulullah’dan bu yana hasretini çektiğimiz devlet teorisini. Velayeti Fakih. Peygamberin sünneti olan devlet yönetimine, babadan oğula geçen bir adaletsizlikle değil, halkların seçim adı altında daha kim olduğunu bile bilmedikleri birilerini seçmeye zorlandıkları sistemlerle değil, âlim olanın, arif olanın, yaşayışında halkıyla aynı seviyede kalanın, zulme karşı duranın, zalim olmayanın, devrimci olanın, Muhammed’in(saa) makamına oturması gerektiğini öğreten devlet modeli, İslamın yönetim modeli. İşte bu sahne lider profilini baştan başa yeniden çizen başka bir sahnedir. Âlim, zahid, devrimci değilse lider diye sunulan, yani bir gün dediğini başka bir gün yalanlıyorsa, konuşmalarından hikmet yerine çelişkiler akıyorsa, mala-mülke, dünyanın süsüne sırtını döneceği yere aç gözlülükle halkın malına saldırıp servetine servet katıyorsa, zulmün her türlüsüne ve tüm zalimlere rest çekeceği yere onlara boyun eğiyorsa, memleketlerini zalimlerin karargahı, askeri üssü haline getiriyorsa at çöpe o lider denilen zevatı. Böylesinden lider değil bostan korkuluğu bile olmaz. İşte bunu öğretti İmam bize.

Bu kez hatıralarda iki fotoğraf yanyana. İlkinde; İsa’nın şefkatini görüyoruz. İmam kendisine uzatılan bir bebekle oynuyor. Merhamet kadrajı aşıp ta ruhumuza işliyor. Halkına aşık bu adamın, Haktan aldığı güçle, halkına hizmetteki azmi şaşılasıdır. Her yürek dayanmaz bunca çileye, töhmete, mücadeleye. Seksen yaşına merdiven dayamışken kavgaların orta yerine düşüp, bir sürgün olmak öyle basit değildir. Kucağında oyunlar oynadığı o bebeğin yarınlarını kurtarma adına giriştiği bu kavgadan galip çıkmak her babayiğidin harcı değildir. Merhametin öfkeye zaferidir bu devrim bir yerde, güllerin silahlara zaferidir. Şimdi gördüğün Mesih’in elidir, merhametiyle okşayan yeryüzünün tüm mazlumlarını. İkincisinde ise; Musa’nın heybetini görüyoruz. Öylesine sert, öylesine hınç dolu ve öylesine kararlı ki, Büyük Şeytan Amerikanın ve tüm şer odaklarının kimyasını bozmuştur bu bakış. Siyonistlerin hülyalarını kabusa dönüştürmüştür bu bakış. Kalplerinde taşıdıkları delicesine zulüm hırsını endişeye çevirmiştir bu bakış. Şimdi gördüğün Musa’nın nazarıdır, heybetiyle deviren yeryüzünün tüm putlarını.

Şimdiki fotoğrafta ise bir hastane odasında son günlerini yaşayan bir Pir-i fani var, Pir-i Cameran var. Hastalıktan beli bükülmüş, yüzü kireç gibi. Ameliyat sonrası yoğun bakımda. Vücudunda hortumlar, takati kesilmiş. Gece namazlarını bile hiç kaçırmayan bu namaza aşık adam, o hasta haliyle iki kişinin yardımıyla namazını eda ediyor, binbir zahmetle. Yüzünde çektiği acı okunabiliyor ve yüzünde okunan başka bir şey daha var. Teslimiyet. Hayatını feda ettiği Allah’ına olan teslimiyet. Medrese yıllarından devrim sürecine, mücadele meydanlarından devlet sahasına, savaş imtihanından bu hastane odasına. Tarihte az adama nasib olmuştur böyle bir ömre tahayyülü bile zor işleri sığdırmak. Buna rağmen Rabb’ine olan bağlılığı, mahviyeti görülmeye değerdir. Hayatı boyunca kibrin, gururun semtine dahi uğramadığı bir Derviş’in son anları da aynıdır işte. Her işine var edenin adıyla başlayanın, son dakikalarında ömrüne var edenin zikriyle veda etmesi ne güzeldir. ” İnna lillahi ve İnna ileyhi raciun.”

Ey İmam!!! Ebediyete irtihalinin 25. yılında sana şükranlarımızı arz ediyoruz. Resulullah’ın ve Ali’nin hükümetinin bu çağda gerçekleşmesinin imkansız bir düş olmadığını bize gösterdiğin için sana minnettarız. Zalime kıyam eden Hüseyin’in pak kanının heder olmadığını şanlı kıyamınla bize anlattığın için sana minnettarız. Emperyalizmin ve siyonizmin dünyayı mengenesine aldığı bu çağa İslam mührünü vurduğun için sana minnettarız. Batıl ideolojilerin dimağları kasıp kavurduğu bu karanlık asra İslamın adalet, fazilet güneşini sunduğun için sana minnettarız. Zulmün topuna, tankına, süper güçlerine karşı iman dolu göğsünü siper eden milyonlarca Hizbullah yetiştirdiğin için sana minnettarız. Yüce Dostuna, Maşuğun olan Allaha vuslata erdiğin zaman İslam devletini her anlamda ileri götürecek Senin deyiminle “iş başında daha iyi hizmetkârlar(hazineler)” bıraktığın için sana minnettarız. Ve sana müteşekkiriz, bizlere biraderin Seyyid Ali’yi Rehber kıldığın için.

Ey İmam!!!
O lâtif kalbine devrim tohumunun ekildiği güne selam olsun!
İslamı hakim kılmak için attığın her adımına selam olsun!
Huseynin yardım çağrısına Lebbeyk deyişine selam olsun!
Emaneti yüklenmekten çekinmeyen haline selam olsun!
Mazlumların acısıyla döktüğün gözyaşlarına selam olsun!
Zalimleri çılgına çeviren kelimelerine selam olsun!
Hak yolundaki çabanda akıttığın terine selam olsun!
Dünya Mustazaflarını kucaklayan aguşuna selam olsun!
Heybetine, himmetine, şefkatine, asaletine selam olsun!
Mabuduna tertemiz ulaşan yorgun kalbine selam olsun!
Allaha rücu eden mutmain nefsine selam olsun!
Ve selam olsun sana Ey Ruhullah Musevi’yi Humeyni.
Ve sallallahu ala Seyyidina Muhammed’in ve Ali Muhammed.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu