Halk Haber'den...

İslami İran’da Tesettür – Cabir AÇIKSÖZ

islami-iranda-tesettur

İslami İran’da Tesettür – Cabir AÇIKSÖZ

Bu konu, uzun süredir İran İslam İnkılabını eleştirenlerin hep gündeme getirdiği konulardan biridir. Özellikle İran’da gayr-i müslimlerin de örtünmesi zorunluluğunu anlamakta güçlük çekenler şöyle bir soru sormaktadırlar: “Kuran’da mümine kadınların örtünmesinden bahsedilmesine rağmen, neden İran’da tesettür emri tüm din mensuplarını da kapsayan bir genelliğe sahiptir. Peygamber zamanında bunun uygulaması nasıldı?”

Öncelikle belirtelim ki bu sorunun cevabı öyle bir kertede verilecek gibi değildir. Bu sebeple önce konuyla alakalı ayetin tahliliyle işe başlayacak, sonrasında tarihsel ve dinler arası bir yolculuğun ardından günümüze gelip, toplumsal kuralların genel-geçerliliğiyle konuyu izaha çalışacağız. Uğraş bizden başarı Allah’tandır.

“İnanan kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar ve açığa çıkanlardan, görünenlerden başka ziynetlerini göstermesinler ve örtülerini, göğüslerini örtecek bir tarzda omuzlarından aşağıya doğru salsınlar..(Nur 31)” Kadınların örtünmesi gerekliliğinin en somut ifadeyle yer aldığı ayettir bu. Ayetin başında bulunan inanan kadınlar ifadesi malumdur ki ilk bakışta bir sınırlama içeriyor gibidir. Yani sadece Mümine kadınlar örtünsün, başka kimse değil gibi bir anlam. Eğer bu tür toplumsal kanun koyan ayetler böyle bir bakış açısıyla anlaşılırsa pek çok sorunu beraberinde getirir. Kuran’ın kanun koyucu ayetlerini incelediğimizde görürüz ki, hitap hep müminleredir. Örneğin; Faizi, içki ve kumarı yasak kılan ayetler hep “Ey Müminler” hitabıyla başlar. Bu durumda faizin, içkinin ve kumarın sadece toplumun geneli içinde Müslümanlara yasak ama gayr-ı müslimlere serbest olduğunu ve gayrı müslimlerin istediklerini yapabileceklerini söylemek doğru mudur? Böyle eksik-kopuk-kararsız kanun olabilir mi? Hem kaldı ki Resulullah’ın kurduğu o mübarek devlette böylesi bir tezatın yeri var mıydı? Elbetteki yoktu. Nasıl ki bu hükümler Müslümanları kapsıyorsa aynı şekilde toplumdaki tüm kesimlerinde uyması gereken bir genellik arzediyordu. Zira toplumun selameti bunu gerektiriyordu.

O halde neden toplumsal kanunların va’zedildiği ayetlerde “Ey İnsanlar” gibi genel bir hitap varken “Ey Iman Edenler” gibi sınırlayıcı bir hitap tarzı benimsenmiştir Kuran’da? Aslında bu sorunun cevabı Kuran’ın ve İslami siyasetin toplum gerçeğine sosyolojik ve felsefik bakış açısıyla alakalıdır. Şöyle ki; Hak tektir, tek gerçekliktir, asıldır ve cevherdir. Batılın ise çeşitli versiyonları vardır, batıl arizidir, izafidir ve suyun üstündeki köpük gibidir. Bu sebeple her türlü batıl, Hakkın-İslamın hakimiyetiyle yok olmaya mahkumdur. Tıpkı güneşin doğuşuyla yok olan gece gibi. Aslında bu, şu demektir. Batıl yoktur. Batıl, Hakkın herhangi bir zaman diliminde veya herhangi bir mekanda, bazı geçici nedenlerle olmaması halinde meydana çıkan bir durumdur. Hakkın gelişiyle bu geçici halde ortadan kalkmakta ve Hak hakimiyet tahtına oturmaktadır. Hal böyleyken Kuran’ın hüküm ayetlerinin nazil olduğu Medine İslam devletinde nasıl batıllara bir hitap olsun. Olmayan birşeye hitabın ne anlamı var? Bu başka din mensuplarını yok saymak değildir elbet. Aksine bu İslamın hükümranlığı ele aldığı bir devlette cari kıldığı genel anlayıştır ve her şekilde iktidarın dizginlerini elinde tuttuğunun topluma deklare edilmesidir. Ki İslami bir devletin yöneticilerinin de Mümin olduğu-olacağı hesaba katıldığında, bu kanunu uygulamaya koyacak olanlara hitabın yöneltilmesi gayet mantıklıdır. Bu sebeple birçok ayette olduğu gibi toplumun selametini ilgilendiren ayetlerde de hitap Müminlere yöneltilmiş ama aslında bu hükmün toplumun tüm tabakalarında uygulanması gerekliliği vurgulanmıştır.

Sırada tarihsel ve dinler arası inceleme var. Peygamber Efendimiz devrinde Arabistan’da putperestler, Yahudiler ve az da olsa Hristiyanlar yaşamaktaydı. İslamın tüm Arabistan’a hakim olmasıyla putperestliğin kökü kazınmış, lakin diğer din mensuplarına İslam devletine saldırmadıkları ve herhangi bir fitneye karışmadıkları müddetçe bir müdahele yapılmamıştı. Yine biliyoruz ki, İslam devletinin otoritesini kabul eden gayr-i müslimlere saygı gösterilmiş, dini ritüellerine, mabedlerine karışılmamış, onlarda cizyelerini ödeyip İslam devletinin korumasından yararlanmışlardır. Yine İslamın toplumu bağlayan genel hükümlerine aykırı bir durum içerisine girmemişlerdir. Tesettür meselesine gelirsek görürüz ki; gerek Yahudiliğin, gerekse Hristiyanlığın kutsal metinlerinde tesettür emri bulunmaktadır. Haliyle tesettürün genel toplum ahlakının muhafazasını sağlamasından ötürü genel oluşu gerektiğini bir kenara bırakacak olsak bile, bu din mensuplarının bu hususta dinlerinin emrine uyması gerekmektedir. Ki bazı özel durumlarda bu din sahiplerinin kendi dini hukuk kurallarına göre mahkeme olunduğu bilinen bir meseledir.

İslamın tedricîlik esasının gereği olarak yavaş yavaş, sindire sindire inen hükümler İslam toplumunda nasıl benimsendiyse, tesettür emride öylece toplumda benimsenmiş ve kadının asli şeref ve haysiyetini kadına iade eden ve kadını bir meta, bir cinsel obje, bir şehvet aracı olmaktan çıkarıp, bir fert haline dönüştüren bir emir olarak telakki edilmiştir. Tesettürün genel olduğunun bir kanıtı da onu sınırlayan bir ayetin bulunmasıdır. Nur suresi 60. ayette şöyle buyurur Allah: “Nikâh ümidi kalmamış, kadınlık halinden kesilmiş kadınlar, ziynetlerini göstermemek şartıyla dış elbiselerini çıkarırlarsa suç yok onlara; fakat giyerlerse bu, daha da hayırlıdır onlara ve Allah, her şeyi duyar, bilir.” Yani, yaşlı bayanlara tesettür farz değildir. Bu bile başlı başına örtünme emrinin hikmetini ortaya koymaya yeter bir ayettir. Daha açık bir ifadeyle tesettürün sebebi; kadının erkeğin şehvetini uyandıran bir cazibe merkezi olmasıdır. Bu hali de onun istismarına neden olabileceğinden, Allah kadının korunmasını tesettürle mümkün kılmıştır. Kadının tesettürsüz oluşunun, erkeğin şehvetini uyandırma, erkeği kadının onuruna, namusuna ve bedenine karşı bir haram işlemeye meyyal bir hale getirme hali de takdir edersiniz ki, sadece müslüman kadın için değil, her kadın için geçerli olacağından tesettürün genel olması gerekmektedir. Yeri gelmişken söyleyelim, bu emir kadını hapsetme değil, aslında toplum içine çıkarma ve toplumun işleyen bir çarkı haline getirme girişimidir de. Çünkü evinin içinde zaten örtünmesi gerekmeyen kadının, örtünmesi için dışarıda olması gerekmekte, dolaylı olarak Allah, kadının dışarıda olmasının doğal olduğundan söz etmiş olmaktadır.

“Bu anlatılanlar neticesinde, günümüz de Hakkın yeniden hakim olduğu İran İslam Cumhuriyetinde durum nedir?” sorusunu sorabiliriz. Nasıl ki Resulullah döneminde tesettür emri genel anlaşılmışsa ve mümine hanımların yoğun ilgisiyle karşılanmışsa( örneğin bazı rivayetlerde bu durumu Aişe annemiz, “Medine’yi kara kargalar istila etmiş gibiydi” diyerek betimler) aynı durum İslam Cumhuriyetine yüzde doksan sekiz gibi bir oranla “Evet” diyen İranın şanlı halkının, muhterem hanımlarında da gözlenmiş ve çoğunluğun zaten tesettürlü olduğu İran’da, tesettürlü olamayanlar da dalga dalga bu ilahi fermana “Lebbeyk” demişlerdir. Yine Asr-ı Saadette gayri müslimlerin tesettüre olumsuz anlamda bir tepkisini gösteren bir rivayete rastlamıyor oluşumuz(Bunun en büyük sebebi de yukarıda anlattığımız üzere örtünme diğer din mensuplarında da uygulanan birşey oluşundandır), bu emrin genelliğini ve kadının fıtratında bulunan ve kadını koruyan, daha özel kılan bir emir olduğunu da ortaya çıkardığından, Iran İslam Cumhuriyetinde de tüm din mensuplarının bu genel emire uyması istenmektedir. Yalnız burada şunu söylememiz gerekiyor ki; İslam Hukukunda tesettür emrine uymayan kadına ne tür bir ceza verileceğiyle alakalı bir ayet yoktur. Peygamberi uygulamada da böyle bir vakaya rastlayamıyoruz. Çünkü o dönemki toplum bu emri, bir yasa olmaktan çıkarmış ve doğal-örfi bir hadise haline getirmişti. Oysa günümüz dünyasında, ahlaki bozulmuşluğun küreselleştiği bir ortamda, böylesine zorlu bir savaşın içine giren Iran İslam İnkılabının, açıkça söylemek gerekirse,işi tarihi dönemlerden çok daha zordur. İster istemez bu meselede bazı pürüzler yaşanmakta ve cezai bir müeyyidenin olmaması sebebiyle de haram eylem öncesi önlemler almak gerekmektedir. Bu önlemlerin ise en önemlisi dini havzalara düşmekte, halkı her daim bilinçlendirme yoluna gidilmektedir. Yine ahlak polisleri denen ve halkın içinde giyimiyle gayrı ahlaki olan kadınları uyaran bayan polisleri İranda görmek çok olası. Bütün bu uygulamalar işte tesettürün bir emir oluşu ama uygulanmaması halinde bir cezasının olmayışıyla alakalıdır.

Peki nasıl oluyor bu? Bu bir çelişki değil midir? Hem bir kanun koyup, hem de bu kanuna uyulmaması halinde ceza vermemek çelişki değil midir? İşte bu konu başlı başına içinde hikmetler saklayan bir konudur. Belki de bir hikmet şudur ki; Yüce Allah narin ve bir inci misilli yarattığı kadını tesettürle muhafaza altına alırken, onun bunu bir külfet değil de, aksine kadının değerine değer katan bir uygulama olduğunu görmesi için, örtünün faydalarından bahsediyor. Ve o narin kalbinin bu emre uyum sağlamasını sağlıyor. Öyle ki bunun aslında onu özgürleştiren, doğallaştıran, hayata katan bir emir olduğunu anlamasını sağlıyor. Sıkmadan, korkutmadan, cezalandırmadan, ta ki anlayana kadar buna uğraşıyor. Elbetteki güzel muameleye meftun olan hassas kadın kalbi, bu kibar ve nazik davete daha fazla direnmiyor ve mutlak iyiliğini isteyen bu sese can-ı gönülden ram oluyor. İşte bu Kurani uygulamanın tezahürüdür İran İslam İnkılabında yaşanan. Ki İranı az çok takip edenler bilirler ki, İran’da kadın her yerde devletinin, milletinin ilerlemesi için çalışmaktadır, üretmektedir. Hangi dine mensup olursa olsun bu amaca hizmet etmektedir. Hem de Allah’ın emri olan örtüsüne bürünerek, onu bir bayrak gibi üzerinde taşıyarak.

Ve akla takılabilecek son bir soru. İranlı hanımların niye bazısı kara çarşaflara bürünmüşken, niye bazısı emanet gibi duran şallarla örtünüyor, tunik giyip altında pantolonla geziyor? Bu sorunun cevabı Takvadır kardeşlerim. Her ibadet, her emir ve her yasak böyle değil midir? Herkesi tornadan çıkmış bir hale getirebilir misiniz? Bu mümkün müdür? Veya böyle klon gibi tek tür İnsan yapalım derken kullanacağımız metodlar İslami olacak mı? Velhasıl takva geniş bir yelpazeder ki herkes tabi ki farklı noktalarındadır. Bu sebeple şehveti uyandırmayan, toplumu fesada sürüklemeyen her türlü kıyafette takva dairesinde olacaktır. Ama çok ama az. Hem zaten tesettürü farz eden ayetler de örtünün şekli, ölçüsü, rengi belirtilmemiş, sadece örtünen kadının kimsenin zararına uğramayacağı ve kötü bakışlarına maruz kalmayacağı bir örtünmeden bahsedilmiştir. Yani bu konuda da esnek davranılmış, kadının aklı selim ile gönlüne yatan kıyafetle dışarıya çıkması emredilmiştir. Bu aslında makul olandır ve bunca kültüre, ırka, örf ve ananeye ayrılmış insanlığa genel bir hitaptır. Konuyu epeyi uzattığımızdan burada sonlandırıyoruz. Akla takılan şüphelerin izalesinde bir faydamız olduysa ne mutlu. Vesselam.

İlgili Makaleler

5 Yorum

  1. Bildiğim kadarıyla İmam humeyni zamanında örtünmeyen kadınlara 70 sopa/kırbaç cezası vardı.İmam Humeyni adlı biyografiden okumuştum

  2. Elinize sağlık hocam.İnkılap ile ilgili yapılan eleştirilerden birisi de tesettür zorunluluğu meselesiydi. Bu türden eleştirilere doyurucu ve hikmetli bir şekilde cevap olan yazınızı zevkle okudum.Kaleminiz keskin olsun.

  3. Bu güzel yazı için ellerinize ve emeğinize sağlık gerçekten süper bi yazı olmuş. Böyle değerli yazıların ve başarılarınızın devamı dileğiyle inşallah diyelim… Ey islami iran inkılabının habis ve melun düşmanları, hiç boşuna yorulmayın size bu kapıdanda ekmek çıkmaz…

  4. allah razı olsun çok güzel bir yazı bir çok soruya işık tutacak hacimde olmuş devamını bekleriz tesetürün kadını evin içinden hayatın içine dahil etmek için indiğini belirten tespitizniz için ayrıca teşekür ederim

  5. Uzun ama ciddi manada akıcı geldi bana. Bilgi verici ve doyurucu bir yazı olmuş. Kendi adıma bir çok yeni bilgi edindiğimi söyleyebilirim. Allah razı olsun.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu