Zülfikar DOLUNAY

HADİS-İ RESULULLAH’DA MÜSLÜMANIN VASFI VE KARDEŞLİĞİ – Zülfikar DOLUNAY

kardeslik

HADİS-İ RESULULLAH’DA MÜSLÜMANIN VASFI VE KARDEŞLİĞİ – Zülfikar DOLUNAY

“Müslüman, dilinden ve elinden (diğer) müslümanların (emin ve ) selamette bulunduğu kimsedir. Muhacir ise , Allah-u Teala’nın nehyettiklerinden (kaçınıp uzaklaşan ve ) hicret eden kimsedir.” ( Zübdetül Buhari:16- Ebu Davud: 34/406- Müsnedi A. İbni Hanbel:2/160,190,…)

Hayatı her yönüyle kuşatan , dünya ve ahiret saadetini sağlayıcı bir özelliğe sahip olan evrensel ve fıtrat dini olan İslam ve O’nun Yüce Peygamberi olan Hazret-i Rasulü Kibriya Sallallahu Aleyhi Vesellem Efendimizin mübarek lisanından dökülen nurani iki cümle gerçek insaniyetin ve müslümanlığın ifadesidir.

Bilindiği gibi İslam Fıtratı üzerine yaratılmış olan insanoğlu hayra ve şerre yönelimli zıt duygu ve isteklerin adeta savaştığı bir iç aleme sahiptir. Bu savaşı kazanmış olanlar “Fıtratı” üzere yaratılmış oldukları İslamın canlı bir timsali olarak gerçek bir müslüman olmayı başarmış; nefisle olan savaşı kazanamayanlar yani şeytani, şehevi, hayvani dürtülerine mağlup olanlar hem dünyada hemde ahirette hüsrana uğramış olacaklardır.

Gerçek bir müslüman olan kişi, sulh, salah, selamet, güven, emniyet, huzur, ve saadetin kaynağı olacak, hem fert hem de toplum boyutunda asla zarar vermeyen ve zarar görmeyen bir karakter sergileyecektir. Bundan dolayıdır ki ; sonsuza kadar ışık tutan yukarıda geçen mübarek hadis-i şerif “Müslüman olan kişi diğer müslümanlara diliyle de eliyle de zarar vermemelidir. Onlara güven, huzur, saadet kaynağı olmalıdır” diye hüküm koyarken diğer yandan da “zaten müslüman olan, başka müslümanlara diliyle olsun, eliyle olsun zarar vermez! Ve müslüman, ancak diğer müslümanların kendisinin dilinden ve elinden emin, salim olunan kimsedir!” diyerek gerçek bir müslüman vasfını, ahlaki yapısını ve karakterini haber vermektedir ki bu özellikler fert, aile, toplum ve tüm müslümanlar açısından değerlendirilmelidir.

Hadis-i Şerif ‘in ikinci cümlesi de aynı anlamı başka bir yönüyle vurgulamakta Allah ve Rasulünün övgüsünü kazanan muhacirin özelliğini açıklamaktadır ki Hadis de “… Muhacir, Allah-u Teala’nın nehyettiklerinden (günahlardan) hicret eden ( kaçınan, ayrılan ve uzaklaşan) kimsedir.” Diye belirtilmektedir. Zaten Allah’ın yasakladığı şeylerden (haramlardan-günahlardan) kaçınıp uzaklaşan bir müslüman, başka müslümanlara asla zarar vermeyi aklından dahi geçirmeyecektir. Mesela gıybet, yalan, iftira, hırs, hased, hile, entrika, kin, gasp, zulüm gibi günahlardan uzak duran bir müslüman diğer müslümanlara da zarar vermemiş onları korumuş, güven ve huzur veren emin bir kişiliğe sahip olmuştur. Aksi durumda yukarıda sayılan günahları mübah hatta gerekli görenler ise başta kendilerine ve çevrelerine ve sair müslümanlara zarar vermiş olacaklardır. Huzur, güven ve saadet kaybolup gidecektir. Bu günahlar içerisinde olup müslümanların kardeşliğine zarar verenler, birbirlerine düşman olmalarına sebep olanlar, hatta daha ileri gidip sözlü olmakla birlikte eliyle de zarar verenler Hadis-i Şerif’te belirtildiği gibi müslümanlığın çerçevesinde olamayacaklardır.

Bu hakikatleri gözönünde tutarak aklı selim bir şekilde düşünüp hareket edersek yani ilahi öğretilere uyarsak ahirzaman dünyasında yaşayan müslümanlar (mezhebi, ırki, coğrafi…)farklılıklara takılmadan ve bunları büyük sorunlar haline getirmeden, İslamın ve İslam Ümmetinin geleceğine kilitlenerek “Ümitvar olun…en gür sada İslamın sadası olacaktır.” Diyerek müjde veren Bediüzzaman Hazretlerinin o nur saçan ferasetiyle bakarak “birbirlerini tamamlayan “KARDEŞLER” durumuna gelir. “Bir vücudun uzuvları” ve “Aynı binanın tuğlaları” hükmünde olur. “Birrü Takva ‘da yardımlaşma”, “Hayırlarda yarışma-koşuşma” ve “Müslüman kardeşini kendi nefsine tercih etme” gibi ulvi hasletler, ahlaki değerler görülmeye başlar. İşte böyle bir toplumda ve dünyada gerçekten kardeş olanlar birbirlerinden emin olur; birbirine zarar vermeyi hayal bile etmez! Bir vücudun organları şeklinde olan müslümanlar birbirlerini rencide etmez, birbirlerini köstekleyici rol oynamaz (bir vücutta iki el birbirleriyle hiç kavga ederler mi, iki göz birbirlerine hiç hased ve düşmanlık ederler mi ya da organların birbirlerinden farklı olması onların savaşmasına sebep olur mu?!…) aksine yardımcı ve birbirini tamamlayıcı olur… aynı binanın tuğlaları durumunda olanlar, birbirine “ GÜVEN ve EMNİYET” telkin eder. Elele omuz omuza o mukaddes binayı vücuda getirir ve bir “BÜNYANUN MARSUS” (kurşunla kaynamış-kaynaşmış bir yapı)özelliğini taşır… Kur’anın ve Sünnetin yani İslam’ın İlahi Öğretisi, işte böyle bir yapının oluşmasını hedef almış “ANCAK MÜ’MİNLER KARDEŞTİR.” (Hucurat : 10) ayetiyle tüm Muhammed (s.a.v) Ümmetine emr-i ferman eylemiştir.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu