Yazarlar'dan...

Emlak balonu şişti, krize doğru – Volkan Yaraşır

emlak

Emlak balonu şişti, krize doğru – Volkan Yaraşır

Türkiye ekonomisi çok vektörlü bir kırılganlık yaşıyor. 2014 yılı kritik bir yıl olarak dikkat çekiyor. Artan dışsal şoklar ve yaşanan rejim krizi, cumhurbaşkanlığı seçim süreci, izlenen ekonomik politikalar sarsıcı sonuçlar yaratıyor.

2013 yılı bir dönemin sonu oldu. Kapitalizm küresel sermaye hareketlerine parazit bir şekilde kendini konumlandıran Türkiye ekonomisi, hızla yıkıcı bir anaforun içine sürükleniyor.

Cari açık oranı kritik eşiğe yükseldi. Dış borçların çevrimi zorlaşıyor. Dış kaynağa “narkotik” bir bağımlılığı olan ekonominin, dış kaynak hareketlerinde daralmalar yaşanıyor. Ayrıca spekülatif (sıcak) paranın ve fonların bu hareketlerde yüksekliği risk faktörünü artırıyor. 2002- 2007 arasında yabancı sermaye içindeki sıcak para ve fonların oranı % 23′tü. Bu oran 2008- 2013 arasında % 47′ye yükseldi. Benzer durum sıcak para stoklarında da yaşanıyor. Bu faktörler ekonominin, FED’in aldığı kararlar gibi ya da farklı finansal türbülanslar karşısında zafiyetine yol açıyor, dışsal kırılganlığını tetikliyor.

Dış borçların oranı ve düzeyi bir başka kırılganlık faktörü olarak dikkat çekiyor. Dış borçların birleşimi, borçların çevrimini zorluyor. Sermaye hareketlerinin daraldığı ya da sert bir şekilde yön değiştirdiği koşullarda küresel finans kuruluşları (başta bankalar) alacakları faizin yanında, vadesi dolmuş ana paralarını da isteyebilirler. Bu noktada kısa vadeli borçlar ve bu borçların toplam dış borç içinde oranı önem taşır.

Türkiye ekonomisi bu açıdan da ciddi bir risk altında. Ayrıca bu borçların güvencesi olan kurum, TC Merkez Bankası’nın rezervi ise tehlike sınırında (merkez bankasının döviz borçları çıkarıldığında net döviz pozisyonu 33 milyar dolardır. 2013 Mayıs ve son aylarında yaşanan döviz şokları, bu orandaki bir rezervin yetersizligini çıplak bir biçimde gösterdi ).

SAADET ZİNCİRİ KOPTU

Kapitalizm genel krizi yeni bir evreye girdi. FED’in yeni para politikalarından sonra yükselen piyasalar diye tanımlanan, bol likiditeye bağımlı bir gelişme trendi gösteren, yüksek cari açıkları bulunan ülkeler hızla kriz anaforuna sürüklendi.

Faiz-kur-enflasyon kıskacındaki bu ülkeler içinde Türkiye artan kırılganlığıyla öne çıktı. Önce 5′li kırılgan ülke diye bir tanımlama yapıldı. Daha sonra bu kırılgan ekonomilerin sayısı hızla yükseldi. Aslında gelişmeler genel krizin yeni bir aşamasını ifade ediyordu. Kriz bu evrede (2013 Mayıs ayı sonrasında) emperyalist-kapitalist sistemin ikinci kuşağında yer alan ülkeleri, yani bir dizi çevre ülkeyi sarsmaya başladı.

Türkiye IMF ve Dünya Bankası raporlarında “en kırılgan” ülke olarak ilan edildi. IMF, bir dizi kırılganlık parametresi üzerinden, 18 yükselen piyasa ekonomisini incelediği son araştırmasında da Türkiye ekonomisini “en kırılgan” ekonomi olarak açıkladı.

Türkiye ekonomisi daralma sürecine girdi. 2014 yılında % 4 oranındaki büyüme beklentileri, hızla geri çekildi. Büyüme oranı % 2- 2,5 düşürüldü. IMF ve Dünya Bankası’nın 2014 – 2015 büyüme beklentisi de aynı düzeyde.

Enflasyon oranı % 10 -11′e yükseldi. Küçülen ve daralan ekonominin yanında enflasyonun yüksek olması stagflasyonu yaratır. İç talepte daralmalara yol açan bu süreç fiyatları düşürmeyeceği gibi, döviz kurlarının yükselişinden dolayı yeni zamların yaşanılması kaçınılmaz gözüküyor.

Küresel likidite darlığından dolayı, faizlerin diğer yükselen piyasalardan daha yüksek olması gerekiyor.

Ekonominin dış kaynak bağımlılığı sorunları içinden çıkılmaz bir hale sokuyor.

Bu konjonktürde merkez bankasıyla, başbakan arasında faizlerin düşürülmesi ya da aynı konumda tutulması üzerinden yürütülen “tartışma” son derece sahte bir tartışmadır ve imaj oluşturma çabasıdır. Merkez bankasının siyasal bağımsızlığına yapılan vurgu, aslında ülkedeki radikal otoriter düzenlemelere ragmen, TC’ye bir hukuk devleti ve demokratiklik görüntüsü verilerek, küresel piyasalardan nakit akışı sağlanmak hedeflenmektedir.

EMLAK KRİZİ KAPIDA

Türkiye ekonomisi, küçülme, durgunluk ve stagflasyondan hızla bir kriz senkronu içine girebilir. Özellikle emlak balonunun oluşması ve balonun patlama olasılığı alt üst edici sonuçlara yolaçacaktır.

AKP iktidarının bütün yaldızlı büyüme tanımlamalarına karşın, bu zamana kadar TC’nin genel büyüme trendinin yakalandığı ve bunun da olağanüstü dış borçlanma ve cari açıkla, “sanal” bir biçimde gerçekleştiği biliniyor.

Büyüme küresel sermaye hareketlerine bağlı bir şekilde, rantiye ekonomisine dayandı. Büyüme tarım ve sanayi gibi üretken alanlarda olmayıp; inşaat, hizmetler ve enerji sektörü gibi alanlarda gerçekleşti. Türkiye, (özellikle başta İstanbul, Ankara, İzmir gibi bazı metropoller) bir inşaat alanına döndü. Ve bu süreç tam bir rantiye ekonomisi yarattı. Ama artık yolun sonuna gelindi.

Genel krizin yeni evresi ve sermaye hareketlerinde farklılaşma, ekonominin bügüne kadar ki dengelerini alt üst etti.

Özellikle büyümenin motoru olan inşaat sektörü, teklemeye ve kriz potansiyeli taşımaya başladı. Sektör ağırlıkta konut yapımı (kentsel dönüşüm adıyla ve TOKİ operasyonlarıyla olağanüstü hamleler yapıldı ve rant alanları açıldı), kentsel alt yapı yatırımları, duble yol, hava meydanları, kamusal alt yapı inşaatlarını kapsadı. Sektör iç pazar eksenli muazzam bir gelişme gösterdi. Döviz yutan bir makinaya dönüştü. Dış kaynağın ağırlıkta bu alanlarda kullanılması, döviz açığını besledi. Cari açığı(kritik eşiğe) yükselten temel faktör oldu.

Medyanın şiddetli manipülasyonuyla fiyatlar afaki noktalara ulaştı. 2013-2014 arasında konut fiyatları % 20′i oranında arttı. 2013 yılı sektör için bir kırılmayı işaretledi. Kapitalizmin genel krizinin yeni seyri, bağlantılı olarak FED’in yeni para politikaları, yaşanan döviz şokları, 17 aralık operasyonu, politik tansiyonun yüksekliği gibi faktörler sektörü şiddetle sarsmaya başladı.

2014 yılının ilk 4 ayında (TÜİK verilerine göre) toplam konut satışlarında % 7.5, kredili konut satışlarında % 34′e yakın düşme görüldü.

Konut stokları büyüdü. Bu büyüme anormal bir noktaya ulaştı. Sektörde oluşan balonun patlama noktasına gelmesi uzun sürmeyebilir. Merkez Bankası istatiklerine göre, arz fazlasından dolayı, sektörde 400 bine yakını İstanbul’da olmak kaydıyla, 1 milyonun üzerinde stok bulunuyor.

Başta konut olmak üzere inşaat sektörü, ekonomide kilit bir role sahip. Oluşan emlak balonun patlama olasılığı, iç ve dış streslerin çoğalmasıyla artıyor. Bu durum zincirleme bir reaksiyonun önünü açacaktır.

Türkiye’nin birbirini besleyen ve tetikleyen bir kriz senkronu içine girme olasılığı yükseliyor.

Volkan Yaraşır

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu