Süleyman DAĞISTANLI

EKİN VE NESİL – Süleyman DAĞISTANLI

ekin-ve-nesil

EKİN VE NESİL – Süleyman DAĞISTANLI

“Dünya hayatına dair konuşması senin hoşuna giden, pek azılı düşman iken kalbinde olana Allah’ı şahit tutan; iş başına geçince yeryüzünde bozgunculuk yapmaya, ekini ve nesli yok etmeye çalışır. Allah, bozgunculuğu sevmez.” (Bakara 204,205)

Yırca köyünde katledilen 6000 zeytin ağacının katledilmesinden sonra daha fazla dikkat çeken bu ayet, bozgunculuğu; “başa geçince ekini ve nesli yok etmek” olarak tanımlamıştır. Bu işi yapacak olan kişiyi de “dünya hayatına dair konuşması hoşa giden ve kalbindekine Allah’ı şahit tutan” olarak açıkça tanıtan Yüce Rabbimiz, tüm çağlarda ve tüm zamanlarda bu özelliğe sahip olanların yapacağı işi ve yaptıklarının bozgunculuk olduğunu bizlere tanıtmak istemiştir. Şöyle bir etrafımıza baktığımızda ekini ve nesli yok etmek için sayısız politika geliştiren süfyanilerin ayette nasıl da açıkça tanıtıldığına şahit olmaktayız. Her fırsatta ekini ve nesli yok etmek için çabalayan süfyanilerin son günlerde Yırca köyünde yaptığı şeyin bozgunculuk olduğunu ancak görünüşte ekini yok etme eylemi olarak görülen bu olayın, aslında nesli yok etmenin de nasıl ve niçin yapıldığının ipuçlarını vermektedir. Özellikle zeytin ağaçlarının kesilmesine gayret gösterildiğini ifade eden köylünün, “sadece 50-60 ağaç kaldı onlarda önünde veya arkasında başka bir ağaç bulunduğu için ilk bakışta görülmeyen zeytin ağaçları” sözü gerçekten üzerinde durulması gereken bir noktadır.

Zeytinleri kesilen köylünün gözyaşları, sabahlara kadar zeytinliklerinin başında nöbet beklemeleri, canla başla zeytinlerini korumaya çalışmaları, onca emeğe karşılık ağaçların meyvelerini bile toplayamadan gözlerinin önünde katledilmesini izleyen o gözü yaşlı insanlar, bir anda evladı için çalışıp didinen, geceleri başında nöbet bekleyen, emek veren, yetiştirmek için dişini tırnağına takan anne babaları getiriyor akıllara. Evladını yıllarca koruyup kollayan, en iyi şekilde yetiştirmeye çalışan, onları gelecekleri olarak gören bir anne ve baba. İçini acıtıyor insanın gerçekten. Beslenip büyütülmüş, çaba harcanmış bir evladın gençlik ve verim çağına gelmesinin ardından birinin gelip onun kökünü koparması, ait olduğu yerden söküp atması ve onu boş bir kütük haline getirmesi… Çok zor olsa gerek böyle bir sahneye şahit olmak. Belki de bu yüzden Yırca köyünde olanları izleyince doluyor gözlerimiz.

Köylü; “o ağaçlar bizim, biz onlara emek verdik, çalıştık çabaladık, büyüttük ama meyvesini dahi toplamamıza izin verilmeden sökülüp atıldı, yok edildi, öldürüldü… Onlar artık öldürüldü, yok edildi, kökleri koparıldı ve boş bir kütük haline geldiler. Ve biz, artık biz de ölmüşüz demektir, çünkü onlar bizim her şeyimizdi, geleceğimiz ve umudumuzdu. Ama artık yoklar ve biz kör kuyu madenlere inmek zorundayız. Madene yani karanlık ve yokluğa. Güneş ve aydınlık artık haram bize. Şimdimiz karanlık ve geleceğimiz ondan daha karanlık. Zira yok ettiler, köklerini kestiler bize aydınlık ve ümit bahşeden zeytinlerimizi.” Diye feryat ediyor.

Ne kadar da çok benziyor bu feryat; evladına emek veren, dişini tırnağına takan, besleyen, büyüten, koruyan, kollayan ancak tam verimli çağına, gençlik çağına geldiği sırada evladını kaybeden bir anne babanın feryadına. Kökleri kesilen, toprağından, aslından ayrılan, meyve vermez olan boş bir kütük haline gelen evladına bakan bir anne babanın feryadı. İşte bu feryat yalnız Soma’da değil, ülkenin her köşesinde duyulan bir feryat hem de her gün ve her saat. Bu feryat, evladı askerde öldürülen, madenlerde ölüme terk edilen, edep ve ahlaktan uzaklaştırıp idmanlı hayâsız hale getirilen, karın tokluğuna inşaatlarda çalıştırılarak ölen/öldürülen, içki kumar ve ahlaksızlık deryasına daldırılan, amaçsız ve hedefsiz hale getirilen, Öz Muhammedi İslam’dan uzaklaştırılarak dünyası zindana çevrilen neslin anne ve babalarının dinmek binmeyen feryatlarıdır.

Yırca köyündekilerin içi neden acıyorsa, ne için feryat ediyorsa, işte bu neslin anne ve babaları da o yüzden acı çekiyor ve feryat ediyor. Nasıl ki zeytini yok edilen o insanların şimdisi ve geleceği karartılıyorsa, evladı ve nesli yitip giden bir ülkenin anne babalarının da şimdisi ve geleceği karanlığa mahkûm edilmiş oluyor.

Süfyanilerin amacı o insanları kör kuyu madenlere indirmek, köle yapmak ve dilediği zaman öldürmek. Aynı şekilde gençliği yitirilip giden, ahlaksızlaştırılan, hedefsiz ve amaçsız insanlar haline getirilen bir toplumunda geleceği karanlıktır. Hem de madenden daha karanlık. Gençliği, nesli yok edilen, yaşayan ölüler haline getirilenlerin geleceği madenden daha karanlıktır. Zira geleceği ve ümidi olmayan insanlar zalimlerin kölesi olurlar. Hem de yerin altında değil üstünde, halinden memnun köleler olarak. Ve zilletin karanlığı madenin karanlığından çok daha kara ve tahammül edilemezdir. Yine zillet ile yaşayan bir toplumu öldürmeye gerek kalmaz zira onlar artık yaşayan ölülerdir.

Zeytinliklerini katlettikleri insanlara “biz yatırım yapmak istiyoruz, bu sizin için daha iyi” diyenler ile neslini yok etmeye çalıştıkları, ahlaksızlaştırılıp amaçsız ve yönsüz hale getirdikleri insanlara “dindar nesil yetiştiriyoruz” diyenler ne kadar da birbirlerine benziyorlar. Ve bunlar “yeryüzünde fesat çıkarmayın denildiğinde biz sadece ıslah edicileriz derler” (Bakara 11) ayetinde tanımlanan fesat ehline ne kadar da uyuyorlar.

Evet, “ekini ve nesli” yok derler diyor ayet, peki ya ardından? “Allah bozguncuları sevmez” işte budur bize ümit aşılayan. Kâinatın Rabbinin sevmediği şeyi yapanların sonu hüsrandır. Tuzak kuran fesat ve bozgunculuk ehlinden daha hayırlı tuzak kuran (Enfal 30) Rabbimizin “mazlumları yeryüzüne varis kılacağını” (Kasas 5) müjdelemesidir bizlere ümit ışığı olan. Sökülen 6.000 zeytine karşılık mislini ekerek bizlere ümit aşılayan Yırca halkı misali süfyanilerin neslimizi yok etmesine, amaçsız, gayesiz boş bir kütük haline getirmeye çalışmasına karşılık olarak bizler de misliyle, âleme cihad ve fedakârlık dersi verebilecek, süfyanileri ve onların yaltakçılarını tarihe gömecek bir nesil yetiştirmeliyiz. Kaybedilen bire karşılık yüz, yüze karşılık bine bedel bir nesil hem de. Öyle bir nesil ki, Öz Muhammedi İslam çizgisinde süfyanileri yerle yeksan edecek, nuru karanlığa boğmak isteyen zulmü ebedi karanlığa gömecek, nurlu, imanlı, dert sahibi, aşk sahibi bir nesil.

İlahi! İrademizde; bilgi, isyan ve boyun eğmezliği, ruhumuzda; inceliği, cesareti, aydınlığı ve basireti arttır… Amin.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu