Süleyman DAĞISTANLI

DOĞRU DÜŞÜNCE BİLGİDİR

dogru-dusunce-bilgidir

DOĞRU DÜŞÜNCE BİLGİDİR – Süleyman DAĞISTANLI

“Allah katında canlıların en kötüsü, düşünmeyen, gerçeği kavramayan sağır ve dilsizlerdir.” (Enfal Suresi 22)

Düşünce sâf bir aynadır. İbret almak korkutan bir öğütçü, başkasında görüp de hoşlanmadığın şeyden çekinmense edep olarak yeter sana. (İmam Ali)

Eğer düşünmeyip eleştirmiyorsak mezarlıktaki ölülerden ne farkımız var.(Ali Şeriati)

Dikkatli düşünmeye anlam vermeyi bilenler, günümüz süfyanilerinin en büyük cinayetinin düşünmeyi kurban etmek olduğunu bilirler. Deccali ve süfyani sistemlerinin bekası için halklara dikkatli düşünme fırsatı vermezler. Oysa düşünme, insanın kendisini, toplumu, çevreyi ve dünyayı tenkit ve tahlil edebilmesinin yegâne yoludur. Düşünme, insanda ruhsal devrimin gerçekleştirilebileceği en önemli yoldur.  Bunu bilen süfyaniler, halkın kendilerinin zulüm ve zorbalıklarını düşünmemesi ve anlamamasını sağlamak için halkı düşünmeye fırsat bulamayacak kadar meşgul etmekte ve fildişi kulelerinde rahatlıkla keyif sürebilmektedirler. Halkların tamamıyla dünyevileştirilip imanlarının küfür ateşinde yakılmasını kendilerine amaç edinen deccali ve süfyani sistemlerin temsilcileri, bunu kısmen başarmıştır. Gece gündüz çalışmanın geçinebilmenin tek şartı olduğu günümüzde mazlum halklar, kendi dertlerini dahi düşünememekte dolayısıyla süfyanilerin zulümlerinden habersiz kalmaktadırlar. Hayat meşgalesinin tüm önceliklerin önüne geçtiği, insanların aybaşını getirebilmenin çabası içerisinde olduğu, taksitler içinde yaşayıp borç içinde ölen köleler haline getirildiği ülkelerde halklar, yapılan zulümleri düşünebilme, yanlışa karşı çıkabilme mecalini kendinde bulamamaktadır. Sabah güneş doğmadan evinden ayrılan sayısız insan, gece karanlığında evine dönebilmekte ve bununla da müreffeh bir hayat şöyle dursun açlık sınırının bile altında yaşamaya mahkûm edilmektedir. Tüm bu zorluklar içerisinde süfyanilerin desise ve hainliklerinden bihaber olan halkın, düşünmeye fırsat buldukları anda zalimlerin ve zorbaların saraylarını başlarına yıkacağını bilen süfyaniler, en çok düşünen ve söyleyen insanlardan korkmuşlardır. Onlar için düşünen ve kendilerini rahatsız edenler değil, düşünmeden itaat eden kuklalar gereklidir. Ancak tüm bu olumsuzluklar insanın sırtından düşünme ve ders çıkarma sorumluluğunu atmamaktadır. Çünkü sorumluluk; güç ve imkândan değil, bilinç ve imandan doğar.  Yıllar yılı düzenli bir zulüm ve şeytanlık politikasıyla halkları sindirmeye çalışan bir sistemde bilinçle düşmanlarını tespit edebilen ve basiretinden zerre şüphemiz olmayan halkımız, her zaman ve şartta bilinç ve imanları gereği daha fazla düşünmeli hem de basiretle düşünmeli ki kendilerini bu zulüm çarkları arasında ezenlerin aslında kimler olduğunu anlayabilsin.

Düşününce görecek ve geçmiş ile şimdinin çok da farklı olmadığını anlayacaktır halklar;

Düşününce; Firavunların, deccali ve süfyani sistemlerle yeniden nasıl dirildiğini, Karunların, halkları sömüren dev şirketlere dönüştüğünü, Bel’am’ların, süfyanilerin kuklası olan hocalara, efendilere, hocaefendilere nasıl dönüştüğünü, Para yığıcı tefecilerin kapitalizmin dev bankalarına dönüştüğünü, Bireysel ve bedensel köleliğin Mısır’da, Cahiliyye’de kalmadığını; fikri, ruhsal ve toplumsal köleliğe dönüştüğünü görecek ve anlayacaktır.  Kavmini, kardeşi Harun (a.s.)’a teslim eden Hz. Musa ile, kendisine Harun(a.s.)’ın Musa (a.s.)’a yakınlığı mesabesinde olan ve ümmetini ona ve soyundan gelen Ehl-i Beyt’in önderliğine teslim eden Peygamberimiz (s.a.v.)’in ve İmam Ali (a.s.)’ın birbirine ne kadar da benzediğini. Harun (a.s.)’ı değil Samiriyi önder kabul edenler ile;  Ehl-i Beyt’e düşmanlık edip süfyanileri önder edinenlerin birbirlerine ne kadar benzediğini.

Yorgan, kilim, koyun hırsızlığının; din, kültür, medeniyet, milli gelenek ve yer altı zenginliklerinin hırsızlığına nasıl dönüştüğünü, Boyna ip takan köleliklerin, beyne ve kalbe ip takan köleliklere nasıl dönüştüğünü görecektir.  Ve anlayacaktır, Kervanlara ve kabilelere yapılan gece baskınlarının; ülkelere ve kıtalara gündüz yapılan baskınlara, işgallere nasıl dönüştüğünü. Yıllarca lanet okunan batılılaşmanın kılık değiştirerek çağdaşlaşmak adı altında halklara nasıl da yeniden sunulduğunu.

Ve görecek; Zalimlerin, mazlum edebiyatı yaparak zulümlerini arttırdığını. Gördükçe tanıyacak; Her Cuma bir ayet sallayanları(!), ilahlık taslamada ustalaşanları, gemicikleri filo haline getirenleri, Filistin’e ağlayıp İsrail ile kucaklaşanları, Vatan millet Sakarya türküleri ile ülkeyi satanları, vatanı parçalamaya çalışanları…

Ve anlayacaktır, alnı secde izinden nasır tutmuş hariciler ile tekbir getirerek kafa kesenlerin birbirlerine ne kadar da benzediğini. Vahdeti baltalamaya çalışan “emevi Sünnileri” ile “safevi Şiileri”nin meslektaş olduklarını. Rehbere bağlı olduğunu iddia edip rejimden rahatsız olmayarak gerçek vahdet erlerini tekfir edenler ile; İmam Humeyni’yi hain-i mehdi ilan edip şahın karısının elini öpen saray mollalarının birbirlerine ne kadar benzediğini. İmam Ali’yi anlatıp modern Muaviyelerden rahatsız olmayan ancak diğer halifelere nefret dolu sözler sarf eden yine bu saray mollaları ile, rejime dokundurma yapmadan Rehber’i, İmam’ı öven ancak Üstad Bediüzzaman’a nefret duyan modern saray mollalarını(!)…

Düşününce görecek; “kötünün iyisi” diyerek iyi için çaba göstermeyen tuzu kurulara, “zamanla iyi olacak” deyip bir ömür süfyaniler ile ilgili kurduğu hayallerde yaşayanlara, “demokrasi var seçim var” deyip demokratik yollarla öldürülen ve sömürülenlere,               “o dediğiniz şimdi olmaz eskide kaldı” deyip şimdiki zulümleri eskiler ile açıklayanlara, “bu zamanda İslam devletini rüya sanıp” süfyani sistemlerin kâbuslarında mutlu(!) mesut(!) yaşayanlara, “İslam ülkelerine kin kusup Amerika ve batıya âşık olanlara”, İmam Humeyni ve İnkılâp öncülerinin peşinden giden milyonlarca kahraman İran halkının nasıl da tokat gibi bir cevap verdiğini…

İlahi Muhammed (s.a.v.) ve Âline salât eyle ve bizleri değiştirmeyeceğimiz güzel bir hidayet, asla vazgeçmeyeceğimiz hak bir yöntem ve şüphe etmeyeceğimiz doğru bir niyet ile faydalandır. İlahi bizleri doğru yola davet edene itaat etmeye, gerçeği gösterene uymaya muvaffak eyle. Âmin (İmam Zeynelabidin)

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu