Muhammedi YOLCUYazarlarımız'dan...

Vay O Namaz Kılanların Haline!


 

Bir günde paramız %10 değer kaybetti, borsanın hâli iç açıcı değil, ekonomi adeta alarm veriyor.

Herkes tedirgin çünkü şu vaziyette geleceğe dair plan yapmak bir yana hayal kurmak bile zor. İnsanlar ekonomiden memnun değil, işsizlik almış başını gitmiş, insanlar mutsuz ve huzurusuz.

Şükür edebiyatçılarını saymazsak elbette.

Halk içinde bir memnuniyetsizlik baş gösterdiğinde ortaya çıkan ve tek gayesi vaaz vermek olan bu topuluğu bilmeyenimiz yoktur.

Söylemleri hiç bir zaman değişmez şükür edebiyatçılarının

-Allah’a isyan etmeyin, başımıa ne gelirse Allah’tandır,

-Elinizdekiyle yetinin şükredin

-Bir zamanlar bu ülkede ekmek karneyle satılıyordu yeğenim

-Dedelerimiz çanakkalede bir lokma ile savaşıyordu

-Tüp kuyruklarını gördük biz.

-Allah bizi imtihan ediyor sesinizi çıkarmayın

-Devletimizin yanındayız elhamdülillah

-Cebinizdeki telefon kaç lira bakın herkeste telefon var

-20 yıl önce buz dolabı bile yoktu vs. vs.

Elhamdülillah müslümanım diyen bir insan ekonomiden yakınınca haşa kafir mi oluyor?

Yoksa Allah’a isyan edip günah mı işliyor?

Kur’anda ismi geçen-geçmeyen Allah’ın Elçilerinin düşünceleri böyle miydi acaba?

Efendimizin dini bunu mu öğütledi insanlara?

Şükür edebiyatçılarının sözleri Avrupa’nın karanlık çağındaki (ve ortaçağdaki)rahiplerin sözlerine ne kadar da benziyor değil mi?

O dönemde de köylüler sefalet içinde yaşarken saltanat süren papalığın halka öğütlediği şükretmekti.

Oysa Hz. İsa halkın en fakiri gibi bile yaşamıyordu çünkü en fakiriydi! Dünyadan hiç bir mülkiyeti olmadan ayrıldı.

Peki Efendimiz(s.a)?

Medine’ye göç ettiğinde muhacirlerin sırtlarında doğru düzgün elbiseleri yoktu. Ensarın hâli de çok yerinde değildi. Halk mallarını paylaştı halk açlığa sıkıntıya sabretti mücadele etti. Evet!

Ancak O günler ile bu günlerin tek ama büyük bir farkı var!

O gün Efendimiz sarayda değil mescidin kenarında adeta hücreye benzer odada yaşıyordu.

Evet açlık vardı ama herkese, yokluk vardı ama herkese, darlık vardı ama herkese

İnsanlar dayanışma içerisindeydi birileri açlık yoksulluk çekerken diğerleri şükredin demiyordu

Hendek savaşında karnına taş bağlayan bir sahabeyi teskin eden ve sabretmesini söyleyen Muhammed Mustafa’nın(s.a) karnında iki tana taş bağlıydı.

İslam budur işte. İster şükür edebiyatçıları isterse islam düşmanları herhangi bir aksi delil gösterebilirler mi? Efendimizin sarayı, tacı, tahtı, altın varaklı bardağı var mıydı?

Peki o zaman din adına çıkan bu insanlara ne oluyor? Neden Kur’andan ayet getirerek halka

“Andolsun ki sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma (fakirlik) ile deneriz. (Ey Peygamber!) Sabredenleri müjdele!” (Bakara-155)

Ayetini paylaşıp susmalarını tenbih ediyorlar. Neden Kur’an’ın bir kısmını anlatıp bir kısmını inkar ediyorlar?

“Allah’ın indirdiği kitabın bir bölümünü gizleyenler ve onu az bir karşılık için satanlar yok mu, onlar karınlarına ateşten başka bir şey doldurmuyorlar. Allah kıyamet gününde onlarla konuşmayacak, onları arındırmayacak! Onlar için elem verici bir azap vardır.” (Bakara-174)

Bu insanlar güya o kadar müminler ki başımıza her şeyin Allah’tan olacağına imanları tam fakat insanların fiillerinden mesul olduklarını bilmeyecek kadar cahiller. Özünden kopmuş Kilisenin zamanında Hz. İsa’nın ağzından yayılan ilahi namelerin kirletilerek mazlumları ezme aracı olarak kullandıkları gibi Efendimiz(s.a)’den sonra Emevilerin desteklediği Cebriye inancını da Ehl-i Sünnet içerisinde iyice yerleştirmeye çabalıyorlar.

Nitekim

Ma’bed ve Atâ b. Yesâr’ın Hasan Basrî’ye (v.110/728) gelerek şu şikayette bulunmaları, oldukça düşündürücüdür: “Ebu Said! Bu hükümdarlar, müslümanların kanını akıtıp mallarını alıyorlar, sonra da “işlerimiz Allah’ın kaderine uygun cereyan ediyor” diyorlar. Bu konuda ne diyorsun?” diye sorduklarında Hasan Basrî de bu soruya, “Allah’ın düşmanları yalan söylüyor” cevabını vermiştir.(İbn Kuteybe, el-Maârif, s. 441, Neşşâr, a.g.e., c. I, s. 318.)

Muaviye, bir hutbesinde de “Hiçbir şey yoktur ki onun hazineleri, bizim yanımızda olmasın, ama biz onu bilinen bir miktar ile indiririz”(Hicr-21) ayetini okuduktan sonra şöyle diyordu: “Ben Allah’ın hazinelerinin bekçisiyim; Allah’ın verdiği kimseye verir, menettiği kimseden de men ederim.”

(İbn Murtazâ, el-Münye, s. 94; Subhânî, Cafer, el-Kadâ ve’l-Kader fi’l–ilm ve’l–Felsefeti’l–İslâmîyye, Ar.çev. Muhammed Hâdi el-Yusuf el–Ğaravi, s. 41, Yy.-1975.)

Nitekim Yezid b. Muaviye bir konuşmasında halka şöyle seslenmiştir: “Boşuna uğraşmayın, Allah bizi istiyor. Eğer Allah bir işi beğenmez ise onu değiştirir.”(İbn Kuteybe, ‘Uyun’l-Ahbâr, Kahire, 1925, II, 239.)

Günümüzün söz sahiplerininin fikirlerinin dayanağı konumdaki bu zihniyet işte bu Emevi düşüncesidir.

Sözlerimizin en büyük delili yine halkı daima şükre davet edenlerin yöneticilere dair hiç bir uyarı ve davetinin bulunmamasıdır. Eğer halk açlığa fakirliğe sabretmeli ise Allah’ın bu kaderinden yöneticiler neden kaçmaktadırlar?

Enflasyon uçarken, dolar bizim paramızın 10 katı kadar değerli iken bizi yönetenler ne kadar açlık ve yokluk çekiyor acaba?

-Hiç olur mu öyle şey çünkü onlar yönetici ve onlar kutsal değil mi?

İşte bu din Allah’ın dini değil bu söz Allah’a inanların sözü değildir?

Bu cahiliyenin sözüdür. Ebu Cehillerin felsefesidir. Bu kişiler kibir deryasında yüzdükleri için fakirlerin doyurulmasına dair ayetler inince

“Allah’ın size rızık olarak verdiklerinden hayra sarfediniz, denildiğinde, kâfirler müminlere dediler ki: Allah’ın dilediği takdirde doyuracağı kimseleri biz mi doyuracağız? Siz gerçekten apaçık bir sapıklık içindesiniz.” (Yasin-47) demişlerdi.

Bugün ise birileri işsizlikten geçinememekten yakındıklarında şükür edebiyatçıları çıkıp

Ya hu isyan etmeyin halinize şükredin diyorlar

İslam’ın neresinde fakiri azarlamak var hangi ayette muhtaç insanı yargılamak var!

(Bilakis “İsteyeni azarlama”Duha-10)

Lakin ne dinleri İslam ne Kitapları Kur’an bunların!

Kur’an’ın en büyük mucizesi ise Mümin, Münafık ve Kafirlerin vasıflarının hiç değişmemesi İşte 14 asır değil 14 milenyum geçse değişmeyecek hakikat:

“Dini yalanlayanı gördün mü?İşte o, yetimi itip kakar;Yoksulu doyurmaya teşvik etmez;Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki,Onlar kıldıkları namazdan gafildirler.Onlar gösteriş yaparlar.Ufacık bir yardıma bile engel olurlar.”(Maun Suresi)

Bu sure hakkında ne kadar yazsak bile azdır ancak; bir kaç önemli nokta ile açıklayalım.

Öncelikle bu surenin ilk üç ayetinin Mekke’de, geri kalanının Medine’de nazil olduğu rivayeti adları müslüman olsun veya olmasın fakileri doyurmayan, fakirliği gidermek için çalışmayan, yetimlerin hakkını yiyenlerin aynı tiyniyette olduklarını ve Allah katında bir olduklarını bir sure ile gözler önüne sermektedir.

(İbn Cerir et-Taberi, Camiu’l-Beyan, Hisar Yayinlan: 9/237. İbn A§ur, 30/563; Ibnu’l-Cevzi, Zadu’l-Mesir, 9/243.Lubabu’t-te’vil: 4/412.)

İkinci olarak “Vay o namaz kılanların haline!” ayeti ve devamında onların namazdan gafil oldukları ve riyakar olduklarının beyanı ile geçmişte iki yüzlü münafıkların namaz gibi ibadetleri kullanarak ön plana çıkmaya çalıştıklarının ve geleckte de bu yolla müslümanları kandıracaklarmaya çalışacaklarının haberidir.

Üçüncü olarak olarak Kafir ve münafıkların fakirlere yardım etmedikleri gibi bu konuda başka insanların yardımlarına da engel olmaya çalışmaları da insanları fakirleştirip sonra sözde yardım etmeleri ve kendi kontollerinde olmayan insanların yardım teşebbüslerine engel olmalarına dair bir çok örnek Asya’nın Doğusundan Avrupa’nın batısına İslam Dünyasından geçmiş ümmetlere kadar görülmüştür ve görülmektedir.

Geçenlerde haberlerde de gördüğümüz 5 milyon lirasını cami için bağışlayan yaşlı amca bu yanlış anlayışın örneğidir. Binlerce fakire dağıtılacak paranın Camiye gitmesi Allah’ın değil ancak şeytanın hoşuna gidecektir. Her hafta cami cemaatinden yardım isteyen camilerin bir gün de “Ey müslümanlar köyümüzde mahallemizde muhtaç biri için yardım toplayacağız” dediğini gördünüz mü? Göremezsiniz çünkü bu camilerin nebevi çizgiden Öz-Muhammedî islamdan uzaklaştığının göstergesidir.

(https://www.haberler.com/sivas-ta-hayirsever-ciftten-cami-insaatina-5-13909049-haberi/)

Sonuç olarak fakirlik kötüdür hadislerde beyan edildiği gibi “küfre yakındır”.

(“Nerede ise fakirlik, küfre denk olacaktı “Beyhakî Şuab; Taberânî, el-Evsat).

Peygamberimiz (s.a)ve büyük sahabeleri fakir gibi yaşadılar ancak toplumsal fakirliği övmediler aksine bitirmeye çalıştılar. Zekatın sistemli bir biçimde fakirlere gitmesine sağlayarak muhtaç hale gelen insanları muhtaç durumdan kurtarmaya çalıştırlar. Anlattıklarımıza en güzel örnek Ebu Zer Gıfari olacaktır. Bu büyük devrimci hakkında farklı bir zaman ayrıca yer vermeyi düşünüyoruz.

Allah’a Emanet olun…

Selametle…

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu