Halk Haber'den...

İZZETİN ASIL SAHİPLERİ – Cabir AÇIKSÖZ

izzetin-asil-sahipleri

İZZETİN ASIL SAHİPLERİ – Cabir AÇIKSÖZ

Tarih boyunca insanlık okyanusuna Sırat-ı Müstakîm üzere yön veren Enbiyanın her birinin ayrı ayrı mübarek hayatlarına baktığımızda göreceğimiz şey şudur: Kendi zamanlarında halkların inancını bozup, onları şirke ve küfre mahkum eden, yine halkların varlıklarını yağmalayıp bunun sefasını süren tüm zalimlerin, şımarık, azgın zengin güruhun, Kuran tabiriyle Tağutların kesinkes düşman olarak tanıtılması ve bu zalimlerden her anlamda beri olunmasıdır. Bu aşama Kelime-i Tevhidin ‘La ilahe’ kısmını ifade etmektedir. İkinci olarak ise, Allah Azze ve Celle’nin kanun koyucu, ilâh, mabud olarak tanıtılıp, Tevhid inancının getirisi olarak, insanlığın bir tarağın dişleri gibi eşit olduğunun vurgulanıp, yalnız ve yalnız Allah’ın hâkimiyetinin sağlanmasıdır. Bu aşama ise, Kelime-i Tevhidin ‘İllallah’ kısmını gerçekleştirmeye yöneliktir. Bu yüce hedefi gerçekleştirme yolunda yürüyen Enbiya bilindiği üzere üzerlerine düşeni layıkıyla yapmışlar, lakin zamanın şartlarına göre birçok Peygamber bu şumüllü hedefin ilk aşamasında, yani daha açık bir ifadeyle kendi mücadele meydanlarının Mekke Döneminde kalmışlardır. Kutlu Peygamberlerin bazısı bu mücadelelerinde Yahya(a.s) gibi şehadet şerbetini içmiş, bazısı kavimlerinin artık daveti hiçbir şekilde kabul etmemeleri yüzünden Yüce Allah tarafından kendileri ve inananlarıyla o bölgeden uzaklaştırılıp kavimleri helak edilmiştir. Yine az da olsa bazı Peygamberlere de Cenab-ı Hak ilahi hedeflerinin ikinci aşamasını nasip etmiş, yani kendi dönemlerinin Medine’sini inşa etmişlerdir.

Kuran’ın rehberliğiyle bu tertemiz Peygamber silsilesine baktığımızda ayan beyan göreceğimiz bir hakikat daha vardır. Gerek Mekke sürecinde davetini sürdüren peygamberler, gerekse Tevhidin ‘İllallah’ aşamasına geçip Medine sayfasını açan, yani İslam Devleti kuran Peygamberlerin ortak noktası İzzettir. Ve bu İzzet onlara Allah’ın lütfudur. Münafikun Suresi’nin( Lütfen dağları kıskandıran dik duruşun sergilendiği bu ayetin yer aldığı sure adına dikkat edin. Zira bu sure adının içinde hikmetin kaynağını barındırmakta) 8. ayetinin son bölümünde şöyle der Rabbimiz: “İzzet Allah’ın, Peygamberinin ve Müminlerindir. Ama münafıklar bunu bilmezler.”

Evet; İzzet Allah’ındır. Çünkü hiçbir otoritenin, hiçbir gücün ve güç sahibinin önünde ağzını bile açamayacağı İlahdır O, Meliktir, Maliktir Allah. Ve İzzet Peygamberinin ve Peygamberlerinindir, dolayısıyla Nübüvvet ailesinin yolunu sürdüren alimlerin, ariflerin, zakirlerin pirleri, Velayetin burçları olan Ehl-i Beyt-i Resulündür İzzet. Nasıl olmasın ki? Tepeden tırnağa, en küçük zerrelerine kadar Rablerine haşyet ile bağlı bu tertemiz silsile, zamanlarının tüm Tağutlarına, zalimlerine hiçbir vakit ‘Eyvallah’ etmemiş, İslami İzzetin, Muhammedi Heybetin mümessilleri olarak tarihin altın sayfalarına adlarını kazımışlardır.

Biz bu pak Nübüvvet ve Velayet hanedanının her halini gördük. Onları varlıkta da gördük Süleyman’la. Dünyanın tüm servetleri elindeyken, kimseye nasip olmayan ikramlar kendisine nasip olmuşken, yine de devletin malına dokunmayıp, sepet yapıp satarak bize İzzetin dersini verdiğini gördük. Biz onları yokluğun en dibine vurdukları zamanlarda da gördük Eyyubla. Nice nice ibtilalar gelse de başına isyan etmeyerek razılığın, teslimiyetin İzzetini haykıran Eyyub’u gördük. Biz onları Kerbela’da da gördük Hüseyin’le. ‘Zillet bizden uzaktır’ diye inletirken çağları duyduk sesini, Lebbeyk dedik. Biz Hüseynle bildik, artık yeryüzünde zilletten başka birşey yoksa ve izzet yer altına girmişse ‘İzzet-şeref-Onur nerde biz orda’ diyerek toprağın altına girmeyi ve girdik Hüseyin’le kara toprağın bağrına. Kerbela Çölü’nün kupkuru topraklarına İzzetin tohumunu ektik. Ve suladık asırlarca bu tohumu kanlarımızla, gözyaşlarımızla. Rıza’yla suladık, Kazım’la suladık. Ve geldiğinde vakit o tohum Mesihi bir nefesle, Nebevi bir ihbarla boy attı yeryüzüne kara kışları boğarcasına. İzzet Ruhullahın alnına kondu. Kalbindeki haşyeti, İslamın haşmetine dönüştü ve Muhammed Mustafa’dan(s.a.a) aldığı kafirlere korku salmanın ilhamını öğretti bizlere. Artık ‘ve İzzet Müminlerindir’ sırrını duyma zamanın gelmiştir.

Müminlik iddian varsa eğer ispatı gerek bunun. Allahın olan İzzet nasıl ki bir lütufsa Nebilerine, Rasullerine ve İmamlara, şimdi sıra sendedir Mümin. İslamın kanunlarını yürek memleketinden başlayarak, ailene, çevrene, ülkene ve dünyaya yaymaktır vazifen ve İzzetin bu manada saklıdır. Gayrı dik dur küfrün dalgalarına, tağutların amansız tufanlarına, sahte cennetlerine Deccallerin ve Süfyanilerin. Gayrı eman verme korkuyla zalimlere yaranmak isteyen tüm zillet ayrık otlarına. İzzetin tohumunun boy attığı bir dünyada zilletin faydasız, boş, zararlı zillet otlarına müsade olunmaz asla. Zamanın Muaviyelerinin yeşilden ‘ak’ a dönmüş saraylarına aldanma ve kurulma sefahet sofralarına bu ‘Ali’ düşmanlarının. Sen bildin artık İzzetin adresi değil saraylar sokağı, yeşil olsa ne ak olsa ne?! Zillettir gördüğün her bir sütun orda. Sömürüdür, emeğin, alınterinin sömürüsüdür bil. Müminsen eğer, İzzetlisin demektir ve izzet Muhammedin(s.a.a) hasır iz etmiş kaburgalarıdır gör, Ali’nin açlıktan guruldayan karnıdır duy, Hüseyn’in paramparça olmuş bedenidir ağla, Seyyid Ali’nin yırtık terliğidir anla!!!

“Ama münafıklar bunu bilemezler.” Bilemezler İzzeti içi başka dışı başka olanlar. Anlamazlar Yezid sofrasında zıkkımlanıp kursağını haramla dolduranlar. Nafile artık onlar için, uğrayamazlar semtine İzzetin. Bundandır İzzetin erleri gündemlerine gelmez bunların. Hep ama hep dar sınırların içinde kalırlar, mezheplerini din ederler, dinlerine uymayanları ise kafir bilirler. Tarihi ters yüz eder bunlar. Zalimleri ‘ak’ lamanın peşine düşerler. Sonra kendilerine sanal zalimler türetirler. Teberra derler buna. En çok teberri etmeleri gerekenin sofrasında oturup, yüzüne gülücükler atarken hem de. İşte bu İzzeti bilemeyen ve hiçbir zaman da bilemeyecek olan tüm zamanların en zavallılarının hikayesidir. Son noktalarını şair koymuştur bunların, tüm ruh anatomilerini şu satırla izah ederek: “Hüseyin olmaz isen bari Yezid ol.”

Hülasa-i kelam; Zilletin gayya çukurlarında kararan zakkumlarındır ebede değin kurumak ve bir asalak gibi olmak, o zilletin necis kokusu ki sarayların kalın duvarları bile yetmiyor gizlemeye ne çare? İzzetin münbit vadilerinde yeşeren güllerindir ebede değin neşvu nema bulmak ve o eşsiz kokularıyla insanlığı kendilerine mest-u hayran bırakmak. İşte o İzzet Allah’ındır, Peygamberlerinindir ve Müminlerindir. Civanmert, serdengeçti Müminlerin.. Vesselam.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu