Halk Haber'den...

Tekerrür eden tarihte acaba safımız nerede? – Gazi DİRENEN


İnsanın yaradılışından bu yana insanoğlu birçok şeyle imtihan olmuş ve bu imtihan konuları çoğu zaman birbirine benzerlikler göstermiştir. Olaylar ilk bakışta birbirinden farklı görünse de özü itibarı ile tıpatıp aynısı denecek kadar birbirinin benzeridir. Ama insanoğlu Kuran’ın da dediği gibi cahildir(Ahzâb 72) ve acelecidir(İsra 11). Tabiki insanı bu şekilde tanımlama tüm insanlar için değil gene Kuran’ın açıklaması ile hak yolda olanlar, salih amel işleyenler, Allah’a Peygambere ve ululemre itat edenler… gibi Kuran-ı Kerimde birçok yerde mevzu edilen gerçek müminlerden de bahsedilmektedir.

Aslında konumuzdaki bahis konusu olan ve tarihteki tekrar eden olaylarda safını belirlemesi gereken insanoğlunu Avam ve Havas olarak ele alırsak konu daha iyi anlaşılacaktır. Havas ki kendine bir yol belirlemiş ve bu yolu fikir, bilinç ve kararlılıkla devam ettiren kişi demektir. Avam da hangi yolun doğru olup olmadığını bilmeyen, tahlil edemeyen, ortama göre hareket eden kişi demektir. Yani toplum havas yani seçkinler ve avam diye ikiye ayrılır.

Havas dan maksadımız kesinlikle okumuş, fakülteler bitirmiş, doktorasını yapmış, profesör olmuş kimseler değildir. Havas dediğimiz kesimin içinde bilgili insanlarda vardır bilgisiz insanlarda, insan okur-yazar değildir ama seçkindir. Ne yaptığını bilir, teşhis ve kararlılıkla amel eder. Toplum içinde hiçbir kayda değer bir statüsü yoktur, diploması yoktur fakat seçkindir. Yani konuyu ve olayı özümsemiştir ve bu olayı çözüme kavuşturmada inandığı şeyle ve kararlılıkla sonuca doğru bir şekilde ulaşır. Burada havasa bir örnek verecek olursak İmam Seyyid Ali Hamaney’in bir anısını aktarayım. İmam Hamaney devrim zamanında İranşehirde sürgünde iken 2 adam ziyeretine geliyor, bu adamlar ki ilim ve marifet sahibi olmayan zahiri olarak avamdan görünen kişilermiş, Rehber’e şehirlerindeki durumları haber veriyorlarmış ve şehirdeki bir alimle aralarında geçen bir konuşmayı aktarmışlar. Alim, adamlara sormuş neden peygamberin ismi geçtiği zaman bir salavat getiriyorsunuz da falan şahsın(İmam Humeyni) ismi geçtiği zaman 3 salavat getiriyorsunuz? Adamda cevap vermiş İslam her yere hakim olduğu zaman, inkılab başarıya ulaştığı zaman biz o 3 salavatıda getirmeyiz 1 salavatta getirmeyiz, bugün 3 salavat mücadeledir demiş. Görüldüğü gibi avam ve havas alimlikle veya normal halktan alt tabakadan olmakla birbirinden ayrılmıyor, basiretle birbirinden ayrılıyor. Bu alim temiz birisi fakat avamdan biri, ona cevap veren adam belki okuma yazması yok ama havasdan birisi. Yani havas inandığı yolda sebat gösteren, İslami basireti kazanmış, çevresindeki boş sözlerden etkilenmeyen, ayakları sabit bir kesimdir.

Avam ise havas’ın tam tersi sabit bir fikri olmayan atmosferin yönüne göre hareket eden kimsedir. Teşhis kabiliyeti yoktur insanlar ne derse o da onu der, ortama göre hareket eder, sabit bir görüşü yoktur yani dakikanın içinde on kere fikir değiştirebilir. Fitnecilerin haberleri ile hak cepheye düşman bile olabilirler. Ve öyle bir duruma bile gelebilirler ki Peygamberimizi sorguya çekebilirler, peygamber efendimize adaletli ol diyebilirler, Hz. Ali’ye karşı savaşanların içinde yer alabilirler ve daha da üzücü olanı İmam Hüseyin’i şehid eden zümrenin içinde olabilirler. Demek ki Avam ve havas olmak okumakla, şanla şöhretle, zenginlikle fakirlikle değil imanla, basiretle ilgilidir. Örneğin Hz. Alinin yanında yer alan Hz. Ammar bin Yasir’e baktığımızda parası yok pulu yok tahsili yok, kabilesi duyulmadık bir kabile o dönemin en garibanlarından biri durumundayken ama Hz. Ali’nin yanında ve seçkinlerden yani havas tabakasından, diğer yandan Hz. Talha ve Hz. Zübeyir ise zengin mi zengin, kabile dersen en tanınmış kabile, peygambere akraba, kahramanlıksa kahramanlık fakat Hz. Ali’nin karşısında, işte bunlarda avam tabakasından.

Tarihi olaylardan bazı örnekler vererek günümüze gelecek olursak bu tarihi olaylardan ne tür ibretler almışız, ders çıkartabilmişmiyiz, safımızı belirlemişmiyiz önemli olan budur. Şimdi kendimize sorsak Hz. Ali döneminde kimin yanında olurdun Hz. Ali’nin mi? Yoksa Muaviye’nin mi? Hz. Ali’nin mi? Yoksa Haricilerin mi? Yanında olurdun. Herkes basitçe tabi Hz. Ali’nin yanında olurduk der. Fakat durum hiçte öyle olmayacak kadar karışıktır. Bugün dünyanın durumuna bakacak olursak tarihin bütün olaylarını tekrardan yaşamaktayız. Haydi gelin bu tarihin tekrar eden olaylarında acaba kimin safında yer alıyoruz bir bakalım.

Öncelikle Peygamber efendimizin tebliğinin ilk dönemlerinde yaşadıklarına bir bakalım birde şimdi İran İslam Cumhuriyetinin yaşadıklarına bir bakalım. Peygamber efendimiz kabilelere tek tek İslam’ı anlatırken peygamberimiz kabilelere daha gitmeden müşrikler o kabilelere gidiyor, diyorlar ki biraz sonra buraya bir adam gelecek o adam sihirbazdır, divanedir, delidir gibi peygamberimizle uzaktan yakından alakası olmayan yalanlarla o kabileleri kandırmaya çalışırlar ki peygamberimiz geldiği zaman ona inanmasınlar ve onu başlarından kovsunlar ve desinler ki biz seni biliyoruz sen şöyle şöyleymişsin. Ve şimdi günümüze baktığımız zaman İran İslam Cumhuriyeti de aynı sıkıntıları çekmektedir. Birileri çağımızın parlayan yıldızı olan müslümaların hamisi, ve zalimlerin yegane düşmanı İran’ı yıpratmak halkların gözünden düşürmek için hakkında uydurabildikleri kadar yalan uydururuyorlar. Örneğin birine İran’dan bahsedeceğin zaman tabi ki özelliklede birileri tarafından kandırılmış yani avam olan kişilere yoksa halkımız İran’ı sonuna kadar sever ve savunur. Anlatırsın işte İran Müslümanlara yardım ediyor, İslam’ı savunuyor, Büyük Şeytan Amerika’ya karşı duruyor… aldığın cevap, ya kardeşim onlar rafazi, yok onlar sahabeye laf atar, yok onlar zalimin yanında gibi uzaktan yakından alakası olmayan ithamlarla karşılaşırsın. İşte görüyoruz ki Peygamber tebliğ döneminde ne zorluk çekti ise İran’da aynı zorluğu çekmektedir ve biz nerede ve kimin yanında olacağımızı bu şekilde belirleyeceğiz. Yok ben peygamberin yanında olurdumla değilde günümüzde neredesin ona bakmak lazım, yani inandığımızda sabit ve fikir yürütenmiyiz yoksa birilerinin söylemleri ile o tarafa kayanmıyız, avammıyız yoksa havasmıyız.

Diğer bir taraftan özelliklede günümüzde en ön sıralarda olan ve dünyanın yakından takip ettiği, 7 yaşındaki çocuktan 70 yaşındaki dedeye kadar herkesin gündeminde olan Suriye meselesi ve benimde gelmek istediğim asıl mevzuda budur. Tabi ki Suriye meselesi sadece Suriye’yi ilgilendirmiyor Suriye’yi destekleyen İran ve Hizbullah’ı da ilgilendirmektedir. Tarihin seyrine baktığımız zaman Hz. Ali döneminde Hz. Ali nasıl Muaviye ve Haricilerle mücadele ettiği gibi bugünde direniş cephesi onların günümüz versiyonları olan batılı güçler ve yardakçıları ve de tekfirci gruplarla mücadele etmektedirler. İşte tarih tekerrür etti, olaylar neredeyse birbirinin aynısı, kişiler ve mekanlar farklı ama olay aynı, imtihan aynı, şimdi biz neredeyiz kiminleyiz, fikrimiz ne, safımız ne asıl olan şimdi nerede olduğumuz. Yoksa ben Hz. Ali’nin yanında olurdum demekle olmuyor, günümüz de Ali’nin mi? Yanındayız Muaviye’nin mi? Ali’nin mi? Yanındayız Hariciler’in mi? Gelin bunu tahlil edelim. Bir tarafta Allah’ın ve Peygamberin övdüğü Hz. Ali var diğer taraf da İslam’dan nasibini almamış İslam’ın inceliklerini kavrayamamış ve bu bilinçsizlikleri ile Hz. Ali gibi İslam’ın kahramanını dinden çıktı diye öldürmeye kalkışan bir güruh var. Şimdiki tekfirci gruplar gibi.

İşte günümüzde Müslümanlar arasında en fazla ayrılığa sebebiyet veren Suriye konusu çok önemli bir konudur. Öyle bir konudur ki kişinin hak cephede mi yoksa batıl cephede mi olduğunu ortaya koyar. Hz. Musa’nın yanında mı yoksa Firavun’un yanında mı, Hz. İbrahim’in yanında mı yoksa Nemrut’un yanında mı, Hz. Muhammedin yanında mı yoksa müşriklerin yanında mı, Hz. Ali’nin yanında mı yoksa Haricilerin yanında mı, Hz. Hüseyin’in yanında mı yoksa Yezidin yanında mı. İşte Suriye konusu bizim nerede olduğumuzu gösterecek tarih boyunca süregelmiş en önemli konulardan biridir. Bir tarafta Direniş cephesinin mimarlarından Suriye, İran ve Hizbullah diğer tarafta Siyonist güçler tarafından desteklenen din adına adam öldüren, tecavüz eden, kafa kesen din dışı bir güruh. Ve bu güruh bu katliamlarını İslam adına yaptığını söylüyor, bu bakımdan ne kadarda Hz. Ali’nin kökünü kazıdığı Haricilere benziyorlar, eğer Hz. Ali o haricileri ortadan kaldırmasa idi gerçek İslam diye bir şey olmayacaktı, Hz. Ali onları ortadan kaldırdı ki bugün biz İslam’ı ve inceliklerini kavrayabiliyoruz. Bu Haricilerde günümüzde ki tekfirciler gibi namaz kılıyor, oruç tutuyor, hacc yapıyor zekat veriyordu yani ibadet noktasında çoğu Müslümandan daha fazla ibadet yapıyordu fakat imanları ve itikatları bu ibadetlerini sıfırlıyordu. Çünkü itikat bir Müslümanda önce aranan şartlardandır, itikadın bozuk olsun ne amel işlersen işle boştur. Günümüz tekfircileri de aynen böyle, bir karış sakal, dilde tekbir, başta sarık ama kalpte ne iman var ne itikat. Bizde kalkar bu tekfircilerin zahirine kanarak; kardeşim hani bu İran Müslümandı, hani Hizbullah Müslümanları savunuyordu, hani bu Esad direnişe destek veriyordu, Müslümanlara yardım ediyordu, Filistin’i koruyordu dersek işte çuvallamış oluruz ve direk batıl tarafta oluruz. İki gün önce yaşasın Hizbullah, yaşasın İran deyip böyle bir fitneyle zalim Hizbullah, zalim İran, zalim Esad dersek Hz. Ali döneminde Hz. Ali’nin karşısında olmuşuz demektir. İşte yazımızın en başında da dediğim gibi avam ve havas konusu çok önemlidir. Onun için gelin biz Hz. Hüseyin zamanında onu yalnız bırakan tevvabiler gibi olup da sonradan dövünüp durmayalım, ağlayıp sızlamayalım, Hz. Hüseyin’in yarenleri gibi olalım, olayları iyi analiz edelim, imanımızda sebat edelim, en ufak bir fitne ile dağılmayalım, saf değiştirmeyelim. Allah’ın tarafındakileri zalimlikle suçlamayalım ve dünyamızı ve ahiretimizi yok etmeyelim. Konunun anlaşıldığını zannediyorum ama daha yazılacak ve örnek verilecek birçok konu var. Ama seçkin olan okuyucularımızın bunu anlayacağından şüphem yoktur.

Yazımı bir ayeti kerime ile bitiriyorum inşallah. “Ey iman edenler, eğer size bir fasık bir haber getirirse onu iyice araştırın, sonra bilmeden bir topluluğa sataşırsınız da yaptığınıza pişman olursunuz.”(Hucurat 6) Suriye konusu da; en fazla yalan uydurulan, fasık ve münafıkların Müslümanlar arasında fitne çıkaracağı ve Müslümanları bir kavme veya mektebe düşman edeceği bir meseledir. Onun için araştıralım, inceleyelim taraflı olmaktansa objektif bakalım, sağlam kaynaktan beslenelim ve seçkinlerden(Havas) olalım inşallah. Vesselem

İlgili Makaleler

7 Yorum

  1. Cevap için teşekkürler.
    Yorum yazmamdaki amacım sizi ikna etmek, veya bir yanlışınızı düzeltmek değildir bunu belirtmem gerekiyor.
    Anlayamamış olabilirim, yazı da ortada yorumlarımız da ortada; gerisine halkımız karar versin.
    En kısa zamanda yeni yazılarınızı bekler, başarılar dilerim.
    Vesselam.

  2. video için teşekkürler, kaynak tamam sıkıntı yok. öğrenmiş olduk.

    ilk söylediğime geldiniz ama hala “Aslında avam ve havasa fazlaca anlam yüklenebiliyor. siz resmi anlamlarını yazmışsınız. resmi anlamlardan bi numara çıkmaz önemli olan genel sizin o anda vermek istediğiniz anlamdır. yoksa genel bilinen anlam havas için mesela bir alim, bir hoca, bir fikir adamı havasdır fakat bu adamın kafa basmıyorsa havastır. onun için bu yazıdada havas ve avam ı biraz zenginleştirmiş olduk bir nevi.” demektesiniz. Bir kelimenin anlamları vardır, kendimiz kafadan yeni anlam yükleyemeyiz.

    Birde verdiğiniz videoda da geçiyor havas iki kısımdır diye. Siz hak yolunun mensuplarını, hep havas yapmışsınız diğerlerini ise avam. O şekilde hem resmi anlamlarına göre olmaz, hem de videodaki anlatıma göre olmaz.
    Kolay gelsin.

    1. İlk dediğime geldiniz derken sanki beni bir konuda ikna etmiş gibi konuşuyorsunuz, ancak benim o dediğiniz konuya gelmem değil sizin beni tam analayamadığınızdan olabilir. aslında sizde benim orada avam ve havas için ne demek istediğimi anladınız ama ben rehberin tanımı ile avam ve havası tanımladığım için ve kaynağıda rehber olarak vermediğim için orada bir karmaşalık oldu, sizde kaynak yok diye eleştiri açığı bulup o kanaldan eleştirdiniz. En doğal hakkınız eleştirin eleştirilere sonuna kadar açığız. elimizden geldiği kadarda eleştirilere cevap vermeye hazırız. Yoksa biz kendini beğenmiş bizi kimse eleştiremez iddiasında bulunmuyoruz. ASLINDA BEN BU YAZIDA ASIL VERİLMEK İSTENENİ VERDİMSE BU BENİM İÇİN MUTLULUKTUR. Birde video da havas iki kısım derken biri hak yolunun havasları diğeri batıl yolun havasları. batıl yoldan kasıtta islam dışı düşüncelerin ve dinlerin havasları kastediliyor. yoksa hakkın içinde iki havas değil. bir adam temizdir fakat konuyu kavrayamaz, vakfedemez oda avamdır. tabiki siz hak yolu derken ne kastediyorsunuz.

  3. ALLAH RAZI OLSUN,,, TESPİTLERİNİZ BİZİ BİLGİLENDİRMEKTE VE UFKUMUZU AÇMAKTADIR.HAKİKATEN İRAN İSLAM CUMHURİYETİNİN ÖNÜNDEKİ ENGELLEMELERİN AYNI PEYGAMBERE YAPILAN ENGELLEMELERLE ÖRTÜŞMEKTEDİR VE TARİHTE TÜM ENGELLEMELERE RAĞMEN NASIL Kİ MEKKE FETHEDİLDİ MÜŞRİKİ DÜZEN YIKILDI İSLAMİ DÜZEN GELDİ ŞİMDİ DE AYNI KUTLU GÜNLERE ULŞACAĞIZ İNŞALLAH…….

  4. Öncelikle elinize, emeğinize sağlık.

    seçkinlerden(Havas) olalım inşallah; demişsiniz Avamıda “Avam da hangi yolun doğru olup olmadığını bilmeyen, tahlil edemeyen, ortama göre hareket eden kişi demektir”

    şeklinde tanımlaşmışsınız. Anladığım kadarıyla ya avam olabiliriz, ya havas çünkü “Yani toplum havas yani seçkinler ve avam diye ikiye ayrılır.” demişsiniz. Sizin

    tanımlamanızdaki avam hiçbir zaman havas olamaz, dolayısıyla havas olunmaz doğulur.

    havas’ın resmi anlamları:

    1. Nitelikler, özellikler
    2. Kendilerini halktan ayrı ve üstün sayan, kendilerinde bir tür ayrıcalık gören kimseler, avam karşıtı
    3. İleri gelenler, seçkinler

    avam’ın resmi anlamı:

    Alt tabaka, havas karşıtı

    Sizin yazıda anlatmak istediğiniz aslında kafası basan ve basmayan topluluk olarak argo bir tabirle net açıklayabiliriz. Çünkü tanımlamaları avam ve havas diye yaygın kullanılan

    kelimeler üzerinden yaparsak kelimeye yeni bir anlam yüklemiş oluruz, ben yaptım oldu diyorsanız diyeceğim bir şey yok fakat bence olmamış. Bu açıklamayı yapmamdaki

    amaç Talha ve Zübeyr’i avam yapışınızdır, onlar havas değil avamdır demişsiniz onlar kesinlikle havastır. Hatta avam belki yaptığı hatalardan bile sorumlu olmayabilir, ama

    havasın kurtuluşu yoktur. Zaten dünya imtihan atmosferinden bence avamdan çok havasın derdi büyüktür.

    “inkılab başarıya ulaştığı zaman biz o 3 salavatıda getirmeyiz 1 salavatta getirmeyiz” cümlesini söyleyen kişi nasıl söylemiş tam kaynaklı değil ama bu konuyu açıklamanızı istiyorum. Zira salavat her daim getirilmesi gereken ve gördüğümüz kadarıyla inkılabın 34.yıldönümünde halen coşkuyla getirilmeye devam edilen bir şiardır. Burada nasıl bir incelik var ben anlayamadım?

    1. Cevahir Beye cevap:
      3 salavat getirme konusunun kaynağı rehber seyyid ali hamaneyin türkçeye çevrilmiş bir konuşmasından alınmadır. aslında oradaki nükteyi anlamak lazım bizim salavat getirmemizin maksadı mücadeledir demek istiyor yoksa salavat falan getirmeyiz demiyor, birde islam tamamen hakim kılınasıya kadar diyor. burada o gariban adamın denek istediği aslında; biz ismi anılınca 3 salavat getirdiğimiz adamı peygamberden üstün falan görmüyoruz, o kişi şuan mücadelenin mimarıdır, o kişi demek mücadele demek onun için 3 salavt getiriliyor. inkılabın 34. yılında hala salavat getiriliyor demişsininz zaten getirilecek kıyamet kopasıya kadar salavat getirilecek. aslında dikkat edersek videolardan izlediğimiz kadarıyla şuan inkılabtakiler ne zaman salavat getiriyor. imamın ismi anıldığı zaman değil peygamberin ismi anıldığı zaman getiriyor ve bizim burda çoştuğumuz zaman tekbir diyesimiz geldiği zaman orada salavat getiriliyor.

      havas olunmaz doğulur demişsiniz, mutlaka doğrudur, fakat basirette havasın özelliğidir basiret allahın insana bahşettiği bir nimettir. bu nimet nasıl kazanılır ancak takva ile kazanılır insan günahlardan arınsa, şehvetlerden ve nefsani isteklerden uzaklaşsa o insanın basireti açılır. çünkü insan ne kadar günahlardan uzaklaşsa ve aklı hayır işlerde olsa o ölçüde kavrama kabiliyeti ve basireti artar. çünkü allah bazı nimetlerini takva sahiplerine bahşediyor. Bir kudsi hadis vardır bir insan ibadetlerle bana öyle yaklaşırki ben onun tutan eli, duyan kulağı, gören gözü olurum diyor Allahu Teala, ani Allahın gördüğü göz,tuttuğu el yanlış yaparmı tabiki hayır, buda insanın bazı şeyleri sonradan kazanabileceğini gösteriyor sanırım

      Aslında enbaşta yazmam gerekeni şimdi yazıyorum kusuruma bakmayın. Öncelikle zahmet gösterip yazımı dikkatlice okuduğunuz için teşekkür ederim. Böyle okuyucularımız olduğu sürece yazılarımızı daha dikkati yazmaya gayret gösteririz inşallah. aslında konu uzun yazmak istenilen çok şey var ama bu yazmak istediklerini kısa bir şekilde yazmaya kalkınca vermek istenileni tam veremiyorsun ve buda anlam kargaşasına sebebiyet verebiliyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu