Hüseyin Yahya CEVHER

Don Kişot yel değirmenlerine karşı… – Hüseyin Yahya CEVHER

donkisot-tayyip

Don Kişot yel değirmenlerine karşı… – Hüseyin Yahya CEVHER

Don Kişot, İspanyol romancı Miguel de Cervantes Saavedra’nın romanı ve aynı zamanda bu romandaki asıl şahsiyetin adıdır. Romanı okumadım, zaten pek bir roman, hikaye okuduğum da söylenemez, kısa yoldan fikri kitap diye tabir edilen kaynaklarla bizi tanıştıran ağabeylerimizi de yeri gelmişken kemali hürmetle anmayı da üzerime bir borç bilirim. Ama bu romanda adı geçen kahramanın yel değirmenleriyle savaştığını hemen hemen herkes bilir.

Yel değirmenlerini birer canavar/dev/zararlı/düşman olarak gören Don Kişot’un günümüzde, ülkemizde kime en çok benzediği sorusunu sorduğum zaman cevap vermeme gerek olmadığını düşünüyorum. Zira iktidar ve başındaki Don Kişot sürekli hayali bir düşman üreterek karşısına dikmekte, elindeki medya gücüyle bir savaş yapıyormuşçasına gariban halkımıza izletmektedir. Halkımız sahnedeki diğer figüranların olağanüstü kötü yetenekli olması sebebiyle diğerlerine nispeten oyunculuk yönü güçlü olan bu tiyatrocuyu izlemekte, halka ümit verecek gerçek hareketin doğacağı günü özlemle beklemektedir.

Don Kişot’un hayatı boyunca hiçbir zaman gerçek bir düşmanla karşılaşmadığı için ve hep kendi hayalindeki/kendi ürettiği sanal düşmanlarla danışıklı dövüş yaptığından dolayı çok korkak olduğunu izah etmeye gerek duymuyorum. Zaten Don Kişot ve onun yardakçıları tüm dünya genelinde olağanüstü korkak tiplerdir. Bunlar arkalarındaki güçlere(silah, para, medya, devlet vb.) dayanmasalar veya onlardan desteğin kesileceğini çok az hissetseler kuyruklarını kıstırıp, arkalarına bile bakmadan kaçarlar.

Bu duruma örnek olarak İslami Uyanış sürecinde arkasına bile bakmadan kaçan Tunus diktatörü Zeynelabidin bin Ali en güzel örnektir. Ama daha alt kademede daha kelbi bir tip olan siyonist fitneci Ahmed el-Esir ise bunların korkaklığının bizce tam anlaşılmasını sağlayan veriyi elimize veren kişidir. Geçtiğimiz günlerde izlediğim bir görüntüde Lübnan’da esir aldıkları gariban bir sivil vatandaşı en az 6 kişi (kesin daha fazladır ama videoda görünen sayı bu) köşeye sıkıştırmış ve sorguluyorlar, sorgulayan tipin yanında bulunan Ahmed el-Esir elinde makinalı tüfek olmasına rağmen yanındaki vurana kadar hiçbir şey yapamıyor, o ilk vuruşu yaptıktan sonra da eliyle vurmak yerine silahın dipçiği ile garibana vuruyor, hemen akabinde de 3-4 kişi gariban vatandaşa girişiyor, bu korkak hain Ahmed el-Esir aynen tüm türdeşleri gibi garibanın sırtına dipçikle ve tüfekle vurmaya devam ediyor. (Videoyu izlemek için tıklayınız [1])

Bu Allah’tan korkmayan ama halktan korkan Don Kişot’lar ve bizi ilgilendiren ülkemizdeki Don Kişot gücü eline aldığı günden beri sürekli bir hayali savaş vermektedir. Oyunculuktaki ustalığı ile de ne yazık ki halkımızı bir nebze de olsa kandırmış on yıldan fazlaca bir süredir tiyatrosunu izlettirmektedir. Sürekli mağdur edebiyatı oynayarak geride bıraktığı 8 yılın ardından, artık ustalaştım diyerek yüzündeki maskelerden bir kaçını çıkaran Don Kişot, baktı ki halk maskesiz oyunu yutmuyor hemen paralel-yamuk yeni bir yel değirmeni oluşturarak durumu kurtarma çabasına girmiştir. Fakat geçtiğimiz yazılarda da değindimiz üzere bu maske çıkarış, ustalaştım artistliği ve havaya girme pahalıya mal olmuş, halen de tarifi mümkün olmayan derin yaralar açmaya devam etmektedir. Bu yaralar halkın yararına, halk düşmanlarının zararınadır.

Don Kişot, cumhurbaşkanlığını elde etme, e-muhtıra ile mücadele, yargıyı dizayn etme, ordunun içerisine sızma, HSYK’yı kontrol altına alma, Ergenekon Terör Örgütü-ki rejimin onyıllardır yaptığı tüm pisliklerin tek sorumlusu olarak gösterilmiştir-‘nü yok etme, Anayasa Mahkemesi’ni ortadan kaldırma, kendi kendisine kapatma davası açtırma gibi hayali yel değirmenleriyle savaştı da savaştı. Gelinen noktada aynen romandaki Don Kişot misali bir arpa boyu yol gidemediği aşikardır. Yıllardır tiyatrosunu izleyen kişilerden yaptığı bazı hareketler karşılığında alkış da alan Don Kişot son günlerde sürekli çürük yumurta yemekte, bol bol yuhalanma duymaktadır.

Don Kişot sahnedeki oyunun inandırıcı olması için yeri geldiği zaman en yakınlarını azarlamaktan, elini öptüğü hocalarına küfretmekten, kendisini alkışlamanın yanı sıra en ön sıradan ağzı açık izleyen tiplere haşhaşi ve terör örgütü mensubu benzetmesi yapmaktan bile çekinmemektedir. Her gün onlarca kaset dolumu yapmakta, uydurma-kaydırma-yalan-gerçek olduğu hiçte önemli olmayan ve tape diye gündeme sokulan ve yüzleri bulan cılkını çıkarma hareketiyle halkı tamamen duyarsızlaştırmaya çalışmaktadır. Öyle ki çok çok önemli mevzuların görüntülü kayıtları bile artık görüntü izlemekten, tape dinlemekten sarhoş olmuş kişileri etkilememekte, her türlü pisliğe alışmış bir şekilde “olabilir” ifadesiyle sessiz bir kabullenişe dönülmektedir.

Gelinen bu noktada büsbütün ümitsiz değiliz, halkımızdan ve bilhassa gençlikten ümitliyiz. Özellikle son bir yıldır ülkemizde olağanüstü bir şekilde gelişen malum medya kaynaklarına güvenmeme, internetteki kaynaklardan olayı yeniden araştırma alışkanlığı her geçen gün artmakta; şüphelenen, şüphesini gidermek için araştıran fıtratı temiz halkımız yüce Allah(cc)’ın yardımıyla doğruyu bulmaktadır.

Bazı kardeşlerimiz bu süreçte çok sayıda önemli Don Kişot yareninin harcandığına dikkat çekerek olayların kurmaca değil de gerçek olduğunu iddia etmektedir. Zaten eğer o bakara-makara diye dalga geçen tipler feda edilmese acaba bu tiyatro 3 aydan fazladır nasıl oynanabilirdi diye de insan sormadan edemiyor?

Ve hep yel değirmenleriyle savaşan, hatta savaşmayan; savaşırmış gibi yapan Don Kişot’un gerçek bir muhalif ile ilk karşılaştığı an başına gelecekleri gelin romandan hep beraber okuyalım:

“Tepeden tırnağa zırhına bürünmüş, sol eli ile sımsıkı mızrağını kavramış olduğu halde, dört nala, birinci değirmenin yanına vardı. Var kuvveti ile kanatlardan birine saldırdı ve bir anda onun iplerine takıldı. Rossinante(Don Kişot’un Atı) yandaki tarlanın içine fırlamıştı. Biçâre şövalye, vücudunu bu kanada o kadar kuvvetle kaptırmıştı ki, vaktinde kendini kurtaramadı ve onunla beraber göğe doğru bir uçuş yaptı. Kendini baş aşağı, tepede gördüğü zaman dehşete kapıldı ve bütün kuvvetiyle iplere yapıştı. Tekrar yere iniyordu. Baş dönmesinden midesi bulanmış bir hal de bir ikinci sefer göğe uçtu. Kanat çatırdıyor, fakat rüzgârın hızı ile yoluna devamdan geri kalmıyordu.Bu manzarayı uzaktan gören Sanço(Don Kişot’un Yardımcısı) mümkün olduğu kadar süratle koştu.
— Şövalye Efendimiz, ben demedim mi size? Bakın nerelere tünediniz. Ben şimdi ne yapayım da sizi kurtarayım. Hey değirmenci efendi, durdur şu makinayı Allah’ını seversen. Değirmenci olacak herif işitmiyor musun?”

Değirmenci işitmiyor…
Sanço Panço zaten çoktan Don Kişot tarafından paralel-yamuk diye ötekileştirilerek yanından uzaklaştırılmıştı…
Gelinen noktada Don Kişot, yel değirmeninin kanadında döne döne macerasını sonlandıracak anlaşılan…
Hem de bağıra bağıra…
Çığlık çığlığa…
Kaddafi gibi!
Vesselam.

[1] http://www.islamidavet.com/2013/07/08/video-lubnandaki-fitneci-siyonist-ahmed-el-esirin-yakaladigi-kisiye-iskencesi/

İlgili Makaleler

3 Yorum

  1. Kardeş sen ne içtin mübarek? Uçuk uçuk yorumlar… Yani Devlet Başkanının sonu Kaddafi gibi mi olsun istiyorsun? Bu nasıl bir sapkınlıktır? Ya Hu!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu